Güray ALPAR

Tarih: 04.07.2023 13:42

Sona Yaklaşırken: Kollektif Yıkıntı ve 2023 Münih Güvenlik Konferansı İzlenimleri

Facebook Twitter Linked-in

 

Geçtiğimiz yıl 18-20 Şubat tarihlerinde icra edilen Münih Güvenlik Konferansı sonrası yaptığımız değerlendirmede, gelişen durum karşısında Soğuk Savaş Sonrası dönemde yaşanan kollektif çaresizliği ortaya koyarak, “konferansın çöküşünü ilan eden” bir başlık atmıştık (Alpar, 21 Şubat 2022).

Bu yıl 17-19 Şubat 2023 tarihlerinde, bu yıkıntılar altında 59’uncusu gerçekleştirilen konferansın içeriği incelendiğinde ise olayın, çaresizliğin de ötesine geçtiği açıkça ortaya çıkıyor. Burada bir anlamda eski düzenin tamamen iflas ederek etkisiz hale geldiği ifade edilirken, ne yazık ki çözüme ilişkin en ufak ne bir teklif ne de bir girişim olduğu görülüyor. Bu da konferansın artık iyice saygınlığını kaybettiği anlamına geliyor.

1991 Körfez Savaşı ve 1997 konferans başkanlığı değişimi hariç, 1963 yılından beri düzenli olarak gerçekleştirilen Münih Güvenlik Konferansının (İlk düzenlendiği yıllarda “Uluslararası Askeri Bilimler Buluşması”, veya “Transatlantik Aile Buluşması” adıyla düzenlenen konferans, 1994 yılında “Güvenlik Politikaları için Münih Konferansı”2008 yılından itibaren ise şimdiki ismi ile icra edilmeye başlandı) esas amacı; farklı aktörleri bir araya getirerek, güvenlik ve dış politika alanlarında uluslararası bir uzlaşı kanalı oluşturmaktı. Bu anlamda da ortaya çıkan krizleri barış yoluyla çözmek ve bu suretle güvenliği tesis etmek amaçlanıyordu.

Ancak son birkaç yıldır konferansta ortaya konulan görüşler değerlendirildiğinde, bu amaçların dışına çıkılarak bir anlamda barışın sağlanması değil de özellikle krizlerin çıkması hedefleniyor algısı oluşuyor. Böyle olunca da Münih Güvenlik Konferanslarının örtülü amacının, transatlantik dünyanın ve burada kontrolü elinde tutan küresel gücün; ekonomik, siyasi ve güvenlik hakimiyetini sürekli ve kalıcı tutmak olduğu akla geliyor. Bu husus, bundan sonra gerçekleşebilecek krizlere de işaret etmesi açısından özellikle akılda tutulmak zorunda.

Geçtiğimiz yıl icra edilen konferansa, 1999 yılından beri çağrılan, Rusya dahil edilmemişti ve bu en büyük hataydı. Geçen yıl, daha Ruslar Ukrayna’ya girmeden, Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski, konferans başında yaptığı konuşmada “NATO ülkeleri Ukrayna’yı kabul edip etmemek konusunda dürüst olmalılar” diye umutsuzca çözüm beklerken, Ukrayna’ya umut veren ülkeler bir köşeye çekilip, daha önce hiçbir işe yaramadığı ortada olan, Rusya’ya karşı görülmedik muazzam yaptırımlardan bahsediyorlardı. Dünyanın büyük buhranları yaşadığı olağanüstü bir dönemde düzenlenen bu konferansta, Rusya ile barışa yönelik diyalog kanallarının açık tutulması gerekirken, Anglo-Sakson cephe tarafından yönlendirme ile kışkırtılan Rusya’nın, Ukrayna’ya saldırısı adeta tahrik edildi. Bundaki temel amacın Rusya’ya karşı bir kamuoyu oluşturulması olduğu açıktı. Bu suretle Avrupa kamuoyu ABD kontrolüne girdiği gibi, uygulanan yaptırımlarla da Avrupa ülkelerinin yönetimleri, silahlanma ve enerji alanları başta olmak üzere, ABD’den ayrı hareket edemez duruma getirildi. Oysa 2022 yılındaki konferansın sonundaki raporun başlığı “Akışı Tersine Çevirmek: Öğrenilmiş Çaresizliği Unutturmak” olarak belirlenmişti. Ne acıdır ki bundan sonra gerçekleşenler bunun tam tersiydi. Yani akış tersine çevrilemediği gibi Avrupa ülkeleri daha da derin çaresizlik ve bağımlılık altına sokulacaktı.

Bu yıl düzenlenen konferansa da Rusya ve İran’ın davet edilmemesi hataydı. Kamuoyunun ve basının konferansa ilgisi de zaten önceki yılların tersine oldukça sönüktü. Katılım sayıca fazla gibi gözüküyordu ancak etkili söz söyleyen pek yok gibiydi. Katılımlar sanki sırf katılmış olmak içindi. ABD Başkanı’nın katılmadığı konferansa, Başkan Yardımcısı Kamala Harris ile birlikte 50’den fazla Temsilciler Meclisi Üyesi ve Senatör iştirak etti. NATO Genel Sekreteri, Fransa ve Polonya Cumhurbaşkanları ile İngiliz Başbakanı yanında; Almanya Şansölyesi, AB Komisyon Başkanı ve Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi ve 40’tan fazla devlet ve hükümet başkanı ile 100 civarında dışişleri ve savunma bakanının katıldığı konferansta Çin’i, Kominist Partisi Dış İlişkiler Komisyonu Direktörü Vang Yi temsil etti.  Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski ise geçen yıl olduğu gibi bu yıl da açılışta çevrim içi olarak yer aldı.

Konferansta dikkat çeken hususlar ise şu şekildeydi:

-Zelenski konuşmasında Ukrayna’nın sadece kendi topraklarını değil, aynı zamanda Batı dünyasının güvenlik çıkar ve değerlerini savunduğunu vurgulayarak, Rusya’ya karşı sonuç almak için Batı’nın ülkesine yaptığı silah yardımlarını en üst düzeye çıkarması gerektiğini ifade etti. Rusya ile olan savaş bir yılı doldururken en fazla zarar gören ve çaresiz görünen ülke de açıkça Ukrayna’ydı.

-ABD Başkan Yardımcısı, Ukrayna’nın yanında yer aldıklarını ve Rusya’nın yenilmesinden başka bir alternatif düşünmediklerini söyleyerek, ABD’nin bu savaşı kendisi ve liberal dünya düzeninin geleceği adına mutlaka kazanılması gereken bir mücadele olarak gördüğünü belirtti. Bu krizde şu ana kadar hiç kayıp vermeden en fazla kazanan taraf gibi görünen ABD, sürecin sona ermesi konusunda herhangi bir gayret göstermemesi yanında, uzamasından da herhangi bir rahatsızlık duymuyor gibiydi.

-Almanya ve Fransa’dan katılan politikacıların, kendilerine yönelik “yeterince yardım etmiyorlar” eleştirilerinin bir sonucu olarak, biraz da suçluluk duygusu içinde “yaptıkları yardımı her geçen gün artırdıklarını” ifade ettikleri dikkat çekti.

-Almanya Şansölyesi Scholz’un konuşmasında ihtiyatlı bir dil kullanarak, bir taraftan müttefik işbirliğinden bahsederken, diğer taraftan süreci rasyonel ve jeopolitik bir mantık çerçevesinde yürütmeye çalıştıklarına vurgu yaptığı görüldü. Bir basın mensubunun Almanya Şansölyesine “Almanya’nın Rusya karşısında ne kadar ileri gidebileceği” sorusunun cevapsız kalması da önemliydi. Bu kriz esnasında ve sonrasında özellikle ekonomik alanda kayıplar yaşayacağı kesin olan Almanya’nın bu tutumunun, güç geçtikçe krizin sona ermesi yönüne evrileceğini veya öyle olmasını isteyeceğini tahmin etmek hiç de zor değil. Nitekim buna dair birçok olay dikkati çekiyor.

Bu yıl Almanya’daki bazı askeri fabrikaların, Ukrayna’da artan silah arzının karşılanması maksadıyla, ABD’ne taşınması gibi kararlar, “ülkeyi savunmasız bıraktığı için” Almanları rahatsız ediyor. Almanya’nın güneybatısındaki Ramstein Amerikan üssü önünde toplanan yüzlerce kişinin Ukrayna’ya silah sevkiyatının durdurulmasını talep etmelerini, Fransız göstericilerin Paris sokaklarında, “ABD liderliğindeki NATO’dan çekilmeleri çağrısında bulunmasını” ve Ukrayna’ya silah tedarikinin durdurulmasını talep etmelerini de bu kapsamda değerlendirmek gerekiyor. Kısacası savaş uzadıkça Avrupa yönetimleri ve halkı giderek tepkilerini daha açık bir biçimde dile getirmeye başlıyor. Bu kapsamdaki tepkilerin bu yıl içerisinde daha da artacağını ve ittifak içinde derin kırılmalar yaratacağını tahmin etmek hiç de zor değil.

-Konferans raporunda özetle Putin’in nükleer silaha başvurması yanında (Çin’in nükleer silah kapasitesini artırması gerçeği ile İran ve Kuzey Kore’nin nükleer meydan okumalarına da vurgu yapılarak), asıl tehlikenin Çin olduğu üzerinde durulması ve Çin’in Rusya ile birlikte hareket etme potansiyelinin de büyük bir tehlike oluşturduğundan bahsedilmesi de önemliydi.

-Çin Komünist Partisi temsilcisi Wang Yi’nin, “ABD’yi sorumsuzca hareket etmekle ve ilişkileri germekle” suçlaması da önemliydi. Bu durum Çin’in, Rusya’nın zayıflatılması sonrası, ABD’nin müttefik gücünü kendisine yönelteceğinin farkında olduğunu gösteriyor. Zaten konferansın sona ermesinden sonra ABD Başkanı Biden, Polonya’ya gidecekken ani bir hareketle Ukrayna’nın başkenti Kiev’e giderek Rusları rahatsız eden kuvvetli bir mesaj verirken (Biden’ın ziyareti sırasında Kiev’de sanki hava saldırısı varmış gibi sirenlerin çaldığı duyuldu), Wang Yi de konferansın hemen ardından Rusya’ya giderek burada, “Rusya ile ilişkilerini geliştirmeye ve güçlerini birleştirmeye hazır olduklarını” vurgulaması uzmanlar tarafından açıkça bir meydan okuma olarak değerlendirildi. Kısaca barışa ve istikrara değil, krizlere ve savaşlara gidecek politikalar teşvik ediliyor.

Sonuç olarak, 1963 yılından bu yana çeşitli isimlerle gerçekleştirilen Münih Güvenlik Konferanslarının, giderek amacı dışına çıkarak, kırılmalar yaşadığı ve bunun bir sonucu olarak etkisizleştiği görülmektedir.

Bu noktada sahadaki gerçekler ve Münih Güvenlik Konferansı’nın sonuç raporu ayrıntılı incelendiğinde, konferansın belirtilen amaçları ile gerçek amaçları arasında bir ayrılık olduğu ortaya çıkmaktadır.

Konferansın bu haliyle çözüm üretmekten ziyade, dışarıdan yönlendirmelerle bizzat çözümsüzlük ve sorun üreten bir yapıya dönüştüğü de açıkça ortadadır. Alınan kararlar da tutarsız görünüyor. Örneğin bu konferansta, binlerce insanın öldüğü Suriye konusuna bir çözüm bulmadığı gibi bu ülkeden hiç bahsedilmemiştir. Konferans bu haliyle saygınlığını tamamen kaybetmiş ve etkisizleşmiştir. 2021 yılındaki Münih Güvenlik Konferansında Biden, parçaları toparlamaya gönüllü kurtarıcı rolüyle ortaya çıkarak “ABD geri döndü” demişti (Deutsche Welle Türkçe, 20 Şubat 2021). Oysa bu dönüş Ukrayna başta olmak üzere tüm Avrupa’yı giderek felaketin içine sürüklüyor.

Bu durumda Alman Filozof Spengler’in, “Batının Çöküşü” isimli eserinde açıkça belirttiği şekilde “kendini farklılaştırmak adına iki zıt dünya görüşü üzerine oturtulan kavramların” çöktüğü görülüyor (Spengler, 1997). Bu düşüncenin, katı, kapalı ve dışlayıcı karakteri ise durumu daha da kötüleştiriyor (Özdemir, 2004: 65). Böyle bir zamanda, Almanya Başbakanının daha önceki konferansta ifade etmeye çalıştığı “Batılı ülkelerin kendi değerleri ile ters düştüğü ve bu yüzyılda yeni güç merkezleri ortaya çıkacak” tespitlerini yeniden hatırlamak ve bölgesel çatışmaların yerine barışı ve insanı öne alan yeni bir anlayışı yüceltmek gerekiyor.

 

Kaynakça:

Alpar, Güray. 21 Şubat 2022. “Kollektif Çaresizlik: Beşinci Büyük Kırılma ve Münih Güvenlik Konferansının Çöküşü”, SDE Köşe Yazısı.

Birnbaum, Michael, Loveday Morris ve John Hudson. (15 Şubat 2020). At Munich Security Conference, an Atlantic Divide: U.S. Boasting and European Unease, Washington Post.

Deutsche Welle Türkçe (20 Şubat 2021). Biden'dan Avrupa'ya "ABD geri döndü" mesajı. https://www.dw.com/tr/bidendan-avrupaya-abd-geri-d/a-56631672.

Munich Security Report (2020), Weslessness, MunichSecurityReport2020.pdf (securityconference.org).

Bunde ve diğerleri, Münih Güvenlik Raporu 2022- Münih Güvenlik Konferansı (securityconference.org). Turning the Tide Unlearning Helplessness, February 2022.

Özdemir, Şennur. (2004). “Bilgi Sosyolojisi Açısından Doğu ve Batı”, Ankara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Akademik Dergi, Cilt 1, Sayı 1.

Spengler, Oswald. (1997), Batının Çöküşü, Haz. Giovanni Scognamillo, Nuray Sengelli, Dergâh Yayınları: İstanbul.

Steinmeier, Walter Frank. (14 Şubat 2020). Opening of the Munich Security Conference: Munich.

Stoltenberg, Jens. (15 Şubat 2020). Opening Remark: Munich.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —