Esad rejimi, BAAS Partisi çöktü. Türkiye açısından bakıldığı zaman Türkiye’nin tam istediği gibi olmasa da artı yönde ağır basıyor diyebiliriz.
Burada kaybedenler tabii ki Esed ve İsrail, bununla birlikte İran da kaybetti. Rusya’da %75 oranında kaybetti diyebiliriz. Henüz Rusya’nın durumu netleşmedi; çünkü hem deniz hem hava üssü olmak üzere iki tane askeri var. Eğer buradan yeni yönetimle beraber çıkarırlarsa Rusya’da tamamen kaybetti diyebiliriz.
Şu anda mevcut duruma göre muhalifler yani Özgür Suriye Ordusu HTŞ ağırlıklı olarak muhaliflerin bir üstünlüğü söz konusu. Ancak orada daha birçok muhalif grup var, birçok yapılanma var ve bu yapılanmaların arkasında üçüncü ülkeler var. İşte PYD/PKK terör örgütünün arkasında Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin olduğu gibi, Iran destekli muhalifleri var, Suriye siyaseti gereği İsrail’in destekledikleri var, Rusya destekli olanlar var. Fransa destekli olanlar var. Ve adı hiç geçmemesine rağmen İngilizler tabii ki bu coğrafyadadır. Asla kendisini göstermez ama İngilizler her zaman her yerde vardır ve bu coğrafyada da varlıkları vardır.
Şu anda bu muhalif gruplar demografik olarak Suriye bu coğrafyanın bir minyatürü. Etnik olarak baktığınız zaman farklı bir demografik yapı çıkıyor, dini ve mezhepsel olarak baktığımız zaman farklı bir yapı çıkıyor. Aynı etnik soydan gelenler din ya da mezhep olarak ayrılabiliyor. Ayrışmış durumdalar. Bu nedenle mevcut muhalif durumun önümüzdeki süreçte nasıl bir araya geleceklerini, nasıl bir yönetim oluşturacaklarını elbette ki bekleyip göreceğiz; çünkü bu gruplara az önce söylediğim gibi destekleyen ülkelerin o gruplar üzerinden Suriye’de bir nüfuz mücadelesi gerçekleşecektir.
İran her ne kadar, Esad rejimi kaybederek oradan çekilmiş olsa da İran’ın desteklediği gruplar elbette ki hala orada varlar. Rusya’nın desteklediği gruplar var, PYD/PKK terör örgütü Amerika destekli olarak oradalar. Esad rejimi çekildikleri yerleri PYD/PKK’ya terk ederek çıkmıştı. Esad endeksli olarak PYD/PKK’ya İran’ın da desteklediği bir grup olarak bakılabilir. Bu grupların etnik ve mezhepsel olarak ve bunların arkalarındaki güçlerin nüfuz mücadeleleriyle önümüzdeki süreçte bir yönetim elbette ki oluşturulacak ama unutmayalım ki bir cümle var. “Devrimler önce kendi evlatlarını yer.”
Bu gruplar kendi içerisinde bir güç mücadelesi yaşayacaklar. İşte sen vardın ben vardım diyenler olacak. Afganistan örneğinde olduğu gibi. Buralardan (ABD, Avrupa) getirilip yönetime yerleştirilmeleri gibi durumlar da beklenmeli. Siz Avrupa’daydınız Amerika’daydınız ama biz sahadaydık. Mücadeleyi biz verdik diyen gruplarla bunların bir mücadeleleri de söz konusu olacak. Dolayısıyla önümüzdeki süreç henüz Suriye için daha beklenip görülecek ve epey bir bu su götürecek bir durum diye söyleyebiliriz.
Bu grupların arkasındaki ülkelerin de nüfuz mücadeleleri söz konusu olacak ve bu zamana kadar Esad rejiminin Nusayri üyeler dediğimiz grubun yani tahmini %13-15 arasındaki bir nüfus bandına sahip bir yönetim 60 yıldan fazla bu coğrafyada iktidarda kaldı ve %80’in üzerinde bir Sünni nüfus var. Bununla beraber burada Ermeni nüfuslar var. Farklı etnik ve dini yapılanmalar var. Bunların bu mücadelede yer almasıyla nasıl bir üniter yapı oluşturacaklar?
Bu gruplar arasında nasıl bir girift ilişki yumakları oluşacak? Bu girift ilişkiler yumağını nasıl çözecekler bunu bekleyip göreceğiz. Henüz erken ama şu var. 1918-1936 dönemindeki Fransız mandater yönetimi ki 1944 ayrıldılar.
Suriye’de mandater Fransız yönetiminde burada küçük küçük devletçikler vardı. İşte Lübnan Devleti, İskenderun Sancağı, Dürzi Devleti, Halep Devleti, Alevi Devleti, Şam Devleti gibi. Böyle küçük küçük devletçikler şekliyle yöneten Fransız mandater yönetimi, daha sonra Suriye adıyla suni bir devlet oluşturdu. 1868 Tolunoğulları ve ardından gelen diğer Türk devletleriyle 1918’e kadar neredeyse küçük kesintiler hariç Türk yönetiminde kalan bu coğrafya, Fransız mandater yönetimi tarafından mikro devletçikler şekliyle yöneltilmişti. Dileriz ki önümüzdeki süreçte bu mikro devletçikler tekrar hortlatılmasın; çünkü bu sahada bu tecrübeye sahip olan Fransızlar da var. Bu tecrübeyi tabii ki bilen Amerikalılar, İsrail ve diğer gruplar da biliyorlar. Böyle dışarıdan empoze ile suni çatışmalarla Suriye halkını birbirine düşürerek yine küçük devletleri oluşturma ihtimalleri de göz ardı edilmemelidir
Şimdi tabanda evet, birlik ve beraberlik ruhunun kuvvetli olduğunu söyleyebiliriz. 2000 yılı nüfusuna göre oranlarsak tahmini 20 milyondan fazla bir Suriye nüfusu vardı ve bunun 10 milyona yakını yani nüfusun neredeyse yarısı göç etmiş durumda. Ya Suriye dışına ya da Suriye içinde de göçler var tabii ki. İlla Suriye dışı olarak değil, 10 milyondan fazla insan yerinden edildiği bu insanlar elbette ki birlik ruhunu deneyimleyerek birliğin ne kadar önemli olduğunu gördüler; fakat bu işte HTŞ örneği gibi PYD/PKK terör örgütü örneği gibi bu grupların ve bu grupların esasında iplerinin kimin elinde olduğu ve o ipleri elinde tutanların bu insanlar bir araya gelmesin düşünceleriyle hareket edebilecekleri ve az önce vurgu yaptığı bir şekilde küçük devletçikler halinde dizayna da çalışabilecekleri önemli ve Türkiye özellikle üniter yapıdan bu nedenle bahsediyor.
Küçük küçük devletçikler şeklinde yapılanmak bu coğrafyada İsrail’in güvenliği için dizayn edilebilecektir çünkü. Ben öyle ya da böyle bütünleşik bir Suriye İsrail için tehdittir. Onlar açısından söylüyorum, İsrail açısından tehdit oluşturabilecek iken küçük küçük devletçikler halinde dizayn edilirlerse tekrar işte 1918-1936 dönemine o nedenle vurgu yaptım. Israil’in güvenliğinin bir şekilde sağlanacağı hesap ederek devletçikler haliyle eski tecrübelerle böyle bir dizayna girebilecekleri tehlikesini de bu nedenle vurgulamak istiyorum. Israrla halk bütünleşik, barışık bir şekilde topraklarına dönmeyi isteyebilecek iken bu gruplar dışarıdan suni mücadelelerle ya da kendi iç dinamikleriyle, mücadeleleriyle tekrar birbirlerine düşürerek yine halkın birleşmesini bir şekilde engelleyebilirler. Buna vurgu yapmak istiyorum.
Halep endeksli ve diğer coğrafyalardan bu insanlar tabii ki 2011’den bu yana çekildiler ve çekildikleri tarlaları, evleri, iş yerleri talan edildi. Birçoğu şu anda dönecekler ama evleri olmayacak. Belki yıkılmış olacak. Bir de tuzaklanmış evler var. Geçtiğimiz günlerde Esad rejimi çekilirken boşaltılan evlere vatandaşlar girerken canlı yayında tuzaklanmış bir şekilde patladığını da gördük. Buna tanık olduk canlı yayında. Dolayısıyla elbette ki bu insanların dönüşlerinde büyük sorunlar bekliyor; fakat sonuçta vatan olduğundan dolayı buraya gidecekler bir şekilde.
Türkiye’nin de bu konuda zaten yoğun çalışmaları var. En azından briket devleri şekliyle bir süreliğine barınmalarını sağlayacak şekilde. Türkiye’nin ciddi manada briket ev yapımıyla ilgili çalışmaları var. Elbette diğer ülkelerin de bununla ilgili muhtemelen bir konsorsiyum şekliyle kalkındırılması için bir çalışma başlatılacağını da ön gördüğümü söyleyebilirim.
Bu kadar insan sadece Suriye’den göçmekle ama sadece Suriye göçmenleri değil tabi ki işte Türkiye örnek ve diğer Avrupa ülkelerine hem demografik hem kültürel hem de maddi olarak birçok sorunlar intikal etti ve bütün ülkeler istiyor ki Suriyeliler geri dönsün. Suriyelilerin birçoğu da dönmek istiyor. Tamamen dönmesini beklemek tabii ki mümkün değil. Kalacaklar mutlaka olacak. Burada evlenenler, buraya iş yerini taşıyanlar, yeni iş kuranlar burada hayatını idame ettirmeye alışmış insanlar var. İşte döndükleri zaman Suriye’de hiçbir şey kalmadığını bilenler gitmeyecektir.
Sadece Türkiye’den değil, Avrupa’dan da yoğun bir göç beklenmekte. “Suriye’yi Suriyeliler yönetsin” mantığıyla orada bir çalışma yapılırken, Suriye yönetiminin ya da oluşturulacak konsorsiyumda yer alacak olan ülkelere ve karar mekanizmalara da bir mesajımız olsun “Oy kullanmalarını sağlayarak” “kendi yöneticilerimizi kendiniz belirleyin” mantığıyla bir kampanya şeklinde bu halkın oraya dönmeleri teşvik edilebilir bir şekilde; çünkü hem gidecekler hem orada oy kullanacaklar, kendi yöneticilerini kendileri belirleyecekler.
Biraz zorluk getirecek bu coğrafyaya ancak şu var ki işte Türkiye örneğinde olduğu gibi 13 yıldır Türkiye ve Avrupa’ya göç etmiş olan Suriyeliler demokrasiyi bizzat yerinde deneyimleyerek öğrendiler. O zaman işte 20 yaşlarında gelen insanlar şu anda 33 yaşlarında, yeni gelip de burada doğanlar 13 yaşlarında ve çoğunluğu burada büyüdüler. Türkiye ve Avrupa’da ortalama 8 ila 13 yıl civarında bir süre geçirdiler. İlk gelenler 13 yıl geçirdi. Buralarda işte Türkiye ve Avrupa’da demokrasi deneyimlerini sahaya yansıtmaları iyi bir çalışmayla mümkün olabilir.
Konu işte bu grupları yöneten üçüncü ülkeler. Bu ülkeler ne kadar buna müsaade edecekler? Bakın Amerika ne diyordu; “Biz demokrasi getireceğiz” dediği ülkelerde demokrasiyi hiç getirmediğini yaşayarak gördük. Amerika ve Avrupa demokrasiden bahsederler ama Ortadoğu coğrafyasında krallıkla yönetilen ülkelerin hiçbirisinde demokrasi istemezler. Kralı elde ettiklerinde bütün ülkeyi kontrol edebilmekteler. İşte bu nedenle demokrasi istemezler esasında bu coğrafyada.
Sonuç itibariyle Suriye’de olacakları yaşayarak göreceğiz.