Benimde içinde bulunduğum kuşak; öğrenci hareketlerinde silahlı çatışmanın yoğun yaşandığı bir iklimde okuduk. 1979-80 döneminde mezun olmuştum. İyi tarafı şu idi: Sağ, sol, mütedeyyin her kesim okuyordu, bilgi peşinde koşuyordu. Kenan Evren ve şürekâsı ABD güdümlü 1980 askeri darbesini yapınca; bir boşluğa düştüğümü itiraf etmeliyim. Samimi olduğum bazı arkadaşlarıma durumu açıp haftalık toplanalım kitap okuyup tartışalım dedim. Çok ciddi ve verimli bir okuma süreci yaşadık. Deyim yerinde ise okuma ve tartışma yaptığımız konularda kendi çapımızda doktora değilse de; yüksek lisans seviyesinde bilgi sahibi olduğumuzu söyleyebilirim.
Bilindiği gibi 1979 yılında Humeyni İran’a dönmüş rejim değişmişti. Türkiye’de de İran’daki rejime hoşgörü ile bakan, hatta özeneler olmuştu. Yukarıda söz ettiğim arkadaşlarımdan da olumlu bakanlar olmuş, kendilerine karşı tavrım; abartılı bir şekilde negatifti.
İranlıların bedduasını mı aldık nedir? 17-25 Aralık hukuk kılıflı FETÖ kumpası döneminde, beni de CB Erdoğan ve Hakan Fidan’ın da bulunduğu İran orijinli “Selam Tevhit terör örgütü” üyesiymişim gerekçesiyle dinleyip takip etmişler. Dinlendiğim medyada haber olunca; İran karşıtlığımı bilen birçok arkadaşım beni arayıp bu durumun saçmalığına gülmüşlerdi.
Bunları niçin yazdım? CIA ve Mossad gibi yabancı gizli servisler, İslam dünyasını birbirine düşürmek için (Şii Sünni, Sünni Alevi) elinden gelenin üzerinde bir gayretle çalışıyor. Hurafeler üretiyor, hurafelere dayalı bir din olgusuna destek veriyorlar.
Osmanlı’nın son dönemlerinde İngiltere çok önemli ajanları vasıtasıyla ki bunların çoğu Yahudi idi, ciddi bilgiler elde etmiş, Osmanlı’nın parçalanmasını sağlamıştı. Bunlardan biri olan Şeyh Abdullah takma adlı John Phillby Arapça, Türkçe, Kürtçe ve Farsçayı anadil düzeyinde konuşabiliyordu. Dikkat buyurunuz, bu ajan domuz, Kâbe imamlığı yapmış, hacca gelenlere namaz kıldırmıştır. Tabi ki asıl görevi olan Arabistan’ı bizden ayırmayı da başarmıştır.
Meşhur İngiliz ajan Lawrence’nin rolünü ne ciddiyetle oynadığını anlatan bir sözü var “yalnız kaldığımda bile gece kalkıp namaz kılıyordum” demiştir. Anlatmak istediğim; karşımızdaki gücün nasıl çalıştığını izah etmektir. Bu konuda son bir şey, Türkiye’de yakalan Mossad ajanlarının İsrail vatandaşı ama Filistinli Araplar olduğunu görmüş olmalısınız. İstihbarat budur. Devşireceksin, satın alıp hizmet ettireceksin
ABD başkanlarından Donald Trump "IŞİD'i (DAİŞ) Obama kurdu, yardımcılığını da ezik Hillary Clinton yaptı" demiştir. Bu örgütün neler yaptığını, İslam dünyasına nasıl zarar verdiğini gördük. Coğrafyanın tamamında eskisi gibi ajanlık faaliyetlerine devam ediyorlar. Terör örgütleri kuruyor, finanse ediyorlar. Ülke liderlerini bir şekilde ele geçirip ajan gibi kullanıyorlar. Gazze’de soykırım var ve 10 aydır Türkiye’den başka sesini çıkarabilen ülke ve ülke lideri var mı?
Yukarıda yazdığım sebeplerle İran ve Şia hakkında Gâvurun değirmenine su taşımamak adına temkinli davrandım. Geldiğimiz noktada bazı şeyler ciddi şekilde izaha muhtaçtır. Bu sefer bunları konuşmamak gavurun işine yarar.
Hatırlayınız 1980-1988 arası İran Irak savaşı yaşanmıştı. O zamanlar Saddam Hüseyin ABD’nin güvenilir adamı olarak ABD isteğiyle İran’a saldırmıştı. Savaş esnasında İran, silah sıkıntısı çekince; ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Üyesi Yarbay Oliver North üstelik İsrail üzerinden İran’a silah satmıştır. (Dikkat edin İsrail’den İran’a silah gidiyor) Bu olay patlayınca; ABD başkanı Ronald Reagan ulusal kanala çıkmış, olayı yalanlamıştır.
1 hafta sonra tekrar yayına çıkmış bu sefer doğrulamıştır. Bu olayla ilgili belgeler yok edilmiştir. Olayın açığa çıkması 1986 yılında Lübnan’da yayın yapan bir derginin paylaşımı ile olmuştur.
İngiliz tarihçi Arnold Toynbee, “Osmanlı’nın tarihten çekilmesini Ehl-i Sünnetin çökertilmesi olarak tarif etmiş”
Bin yıl önce de Müslümanlar bir taraftan Moğol, diğer taraftan Haçlı sürüleriyle boğuşurken Şia, bizimle savaşmıştı! Bugün yaşanan gerçek de tarihteki gibidir. ABD, İngiltere, Avrupa, Rusya’yı da katmak gerek, bu güçler İslâm dünyasını kan gölüne çevirirken, İran batılılara zerre zarar vermeden Batılılarla savaşıyormuş gibi yapıyor. İslâm dünyasına da dönüp “vahdet” diyor ama “vahşetin” en alasını yapıyor:
Sadece Suriye’de yarım milyona yaklaşan Sünnî Müslüman’ın katlinden sorumludur. (Yusuf Kaplan Y.Şafak)
Büyük oğlum askerliğini Mardin Kızıltepe’de yapmıştı. Nişanlıydı, terhis olup zırhlı araçla hava alanına götürülmüş, uçağa geçince uçaktayım diye mesaj atmıştı. Bende matbaayı aradım önceden metnini hazırlayıp verdiğim düğün davetiyesini artık basabilirsiniz demiştim. Eve geldiğinde arkadaşları ile telefon görüşmesi yaparken telefonda otomatik silah sesleri duydum. Bu ne dediğimde; karşıdan taciz ateşi yapıyorlar demişti. Yıl 2012 Her gün çatışma ve her gün şehit verdiğimiz bir süreçti. Güvenlik uzmanlarının söylediği şu idi. Buna PKK olarak bakarsanız yanılırsınız, bu İran Türkiye çatışmasıdır. İran Müslüman bir devlete karşı Terör örgütü ile nasıl işbirliği yapar? Karabağ’da Ermenistan’a nasıl destek olur sorularına (Acem oyununa) Müslüman pencereden bakıp cevap bulamıyorum.
Tahterevallinin bir ucunda İsrail diğer ucunda İran olduğunu çok sayıda siyasetçi ve yazar yazıp söylemektedir. İsrail’i biliyoruz, İran’ın hal ve hareketlerine baktığımızda; o da yüzde 100 doğrular nitelikte somut deliller veriyor. Kahir ekseriyetin inancı iki ülke arasında yazılı olmayan gizli ve doğal bir ittifak olduğu yönündedir.
İran hakkında konuşurken güdümlü terörist İsrail’i pas geçmeyelim. Amerikalı aktör Robert De Niro’nun sözlerini hatırlatmak yeterli. Ne diyordu? "Kuduz bir köpek tarafından ısırıldığınız zaman kimi suçlarsınız? Köpeğimi? Sahibini mi.? Kuşkusuz sahibini, Bu yüzden bütün suç Amerika'nın, İsrail gibi bir ülkeyi desteklediği için."
İran yönetimi çok iyi korunan Lübnan Hizbullahının lideri Nasrallah için Tahran’a gelme seni koruyamayız diyor, öte yandan Hamas lideri İsmail Haniye’yi (R.A) davet ediyor ama koruyamıyor. Yapılan açıklamalar kafa karıştıran cinsten. Neredeyse yandaki odada uyuyanları uyandırmayacak bir füze atışıyla suikast yapılmış (Haniye korunmadı, feda edildi, Lübnan’da bulunan Hizbullah karşı Haniye verildi diyenlerin varlığını da burada belirtelim.)
İran devlet aklı İsrail’le danışıklı dövüş oynuyor: “İsrail’i tahrik ediyor. İsrail de karşılık verip Şia’yı hem mağdur konuma hem de Müslümanların hamisi (koruyanı) konumuna sokacak eylemler yapıyor.” Tiyatroyu seyreden Müslümanlar İsrail’e kızıp İran gibi bir hamiyi (!) destekliyor. Biz bile İran’ın nükleer programına karşı ABD’ye “İsrail’de varsa; İran’da da olabilir” çıkışı yapıp İran’a destek vermiştik.
Haniye’nin katlinden sonra sıra geldi İran’ın misillemesine. Bugüne kadar nasıl misilleme yaptığını gördük. İnşallah bu sefer ABD ile yeni pazarlık peşinde değildir.
Eski ABD Başkanı Donald Trump Devrim Muhafızları Komutanı Kasım Süleymani'nin öldürülmesinden sonra İran ile danışıklı dövüş yaptıklarını itiraf etti. “İranlılar bizi aradılar ve Askeri üssünüze 18 füze fırlatacağız ama hiçbiri üssü vuramayacak” dediler. O gece herkes tedirgindi ama ben çok rahattım dedi. Demek ki Trump o gece ne olacağını daha doğrusu ne olmayacağını biliyordu.
Bilinçli ve periyodik bir şekilde İran’ın nüfuz alanı ve Şia, Suriye, Irak, Lübnan, Filistin, Körfez ülkeleri ve Yemen’e yerleştirilmiştir. Bu sayede Müslüman dünyada mezhep ihtilafları, mezhep çatışmalar için fitne alanları oluşturulmuştur.
