Tarihi nesnel bir biçimde yazma çabası, geçmişin olaylarını objektif bir şekilde aktarmayı amaçlayan bir geleneksel bakış açısına dayanır.
Tarihçiler, geçmişte yaşananları olduğu gibi yansıtarak, gerçekliği doğru bir şekilde ortaya koymayı amaçlamışlardır.
Bu bakış açısı, tarih yazımının bir aynaya benzetilmesi gibi bir anlayışı da içeriyordu: Tarihçi, yalnızca geçmişin izlerini takip eder ve bu izleri okuyucusuna doğru bir şekilde aktarır.
Ancak Michel Foucault gibi düşünürler, tarihin gerçeği objektif bir biçimde yansıtmak yerine, daha çok o dönemin diline, kültürel bağlamına ve tarihçinin kendine ait ideolojik perspektiflerine göre şekillendiğini savunmuşlardır.
Foucault’nun “İnsanın artık tarihi yoktur: daha doğrusu konuştuğu, çalıştığı ve yaşadığı için kendini tarihlere tamamen dolanmış bulur” şeklindeki görüşü, tarihin her zaman bir biçimde anlatıcı tarafından yeniden yapılandırıldığını, bu süreçte nesnelliğin mümkün olmadığını ifade eder.
Bu noktada tarihsel olayların insanların algılama biçimlerini nasıl değiştirdiği ve aynı şekilde, insanların mevcut düşünce perspektiflerinin de bu olaylara yönelik bakış açılarını etkilediğini söylemek mümkündür.
Tarihçinin yaşadığı duygusal deneyimler ve tarih arasında doğrudan bir orantı vardır.
Dolayısıyla insanların geçmişteki olaylara verdikleri tepkilerin ve tarihsel anıların nasıl oluşturulduğunu anlamak için söz konusu faktörün göz ardı edilmemesi gerekmektedir.
Zira tarihsel anılar, her kültürün ve dönemin kendine özgü ilgi, deneyimleri ve değerleri tarafından şekillendirilmektedir.
Yani tarihsel olayların ve anıların, sadece objektif bir şekilde değil, aynı zamanda sübjektif duygusal ve psikolojik faktörlerle de biçimlendiği göz ardı edilmemelidir.
Bu durum, insanların geçmişi ve olayları nasıl hatırladıklarını ve bu hatıraların zamanla nasıl everildiğini anlamamız için önemli bir perspektif sunmaktadır.
Dolayısıyla tarihsel okumalar yaparken ulaşılan her bilgiye körü körüne bağlanmak, rasyonel bir tutum değildir.
Okuyucular olarak karşılaştığımız her bilgiye karşı mesafeli bir tavır takınarak hareket etmek daha tutarlı bir yol olacaktır.