Ateş düştüğü yeri yakıyor. Görevim icabı şehit cenazelerine katıldım, şehit ailelerinin evlerine gittim. Aslını ararsanız rakam vermek istemiyorum çünkü rakamlar yaşanan acıları yansıtmıyor istatistik rakamına dönüşüyor.
Türkiye’de 1968-1980 döneminde yoğun olarak öğrenci olayları yaşandı. 1980 darbesi için “gerekliydi bahanesi oluşturmak amacıyla” hem içeriden hem de dışarıdan rol alan elemanlar terör estirmiştir. 1980 yılı Mayıs-Temmuz döneminde öğrenci olayları yanında mezhebi çatışmalar yaşanmıştı. ABD elçilik görevlisi Robert W. Peck denen provokatörün, Alevilerin yaşadığı Çorum, Amasya ve Tokat illerini ziyaret ettiği görülür. O dönemde Alevilere karşı kanlı eylemler yapılmıştı. Buradaki hesap şudur: Türkiye’de ABD kontrolünde bir darbe olsun ki; Türkiye’de serbest piyasa ekonomisine geçilsin Neo-liberal politikalar uygulansın (Ekonomide meşhur 24 Ocak kararları alınmıştı. Bu kararları hükümetlerin uygulaması çok zor hatta imkansızdı. Çünkü partilere seçim kaybettirirdi. Türkiye’de karma ekonomi uygulanıyordu. Devletin elinde devasa KİT’ler vardı. Ekonomiden çekileceksin, KİT’ler özelleşecek vs vs. Aradan 45 sene geçti hala özelleştirilen bir tesis için, bir kuruluş için insanların nasıl küfürler ettiğini düşünün olayın boyutu anlaşılır) bu kararlar ancak askeri yönetimlerde uygulanabilirdi. Darbe gerekirse yapılır, İnsanlar ölecekse ölsün diye bakar ABD.
Bir başka konu: Türkiye vetosunu kaldırsın, Yunanistan NATO’nun askeri kanadına dönsün. Nitekim; Kenan Evren NATO’nun ABD’li Org. W.Rogers’in, asker sözüne kandı bedavaya vetoyu kaldırdı. (Hulasa-i kelam ABD, darbecilerin inşa ettiği sistemle 2000'lere kadar Türkiye'yi TSK etkisiyle yönetmek istemiştir ve başarılı olmuştur.
28 Şubat darbesini de bizzat ABD yaptırmıştır)
Türkiye 1980 sonrasında ise kısa bir süre ASALA terörü ile, sonrasında ise PKK terörü ile yaşamak zorunda kalmıştır. Tarihi 1968-2025 olarak aldığımızda tam 57 senedir terörle yaşayan bir ülkeyiz. 1980-1983 arası askeri yönetim vardı terör var mıydı? Diyenler olabilir. O dönemde de devlet terörü vardı. Diyarbakır cezaevinde yaşanan işkence ve baskılar sonucu çıkanlar dağa kaçtı terörist oldular. Nüfusumuz yaklaşık 45 milyondu. 650.000 kişi gözaltına alındı, 1 milyon 683 bin kişi fişlendi, 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı. 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi "siyasi mülteci" olarak yurt dışına gitti. 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 171 kişinin "işkenceden öldüğü" belgelendi. 937 film "sakıncalı" bulunduğu için yasaklandı.
23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu. 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi. 13 büyük gazete için 303 dava açıldı. 400 gazeteciye toplamda 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi Gazeteler toplamda 300 gün yayın yapamadı. 39 ton gazete ve dergi imha edildi.
Hiç unutmuyorum, darbe döneminde gazeteler basılır ve bir örneği sıkıyönetime götürülüp onay alınıyordu. Bursa’da Marmara Gazetesi o dönemde ofset baskı imkânı yoktu birçok gazete gibi tipo baskı ile yayın hayatındaydı. Bir 9 Kasım günü, ertesi gün 10 Kasım başlığı ile çıkılacak. Baskıya girerken Atatürk fotoğrafında boydan boya bir çizgi far kettik. Belli ki baskıdakiler kalıbı ya elden düşürmüşler ya da bir yere çapmışlar. Böyle bir baskıda kasıt aranır düşüncesiyle komşu gazete Bursa’nın Sesi gazetesinden alalım dedik. Merhum Necati Akgün baskıyı yapmış gazeteyi kapatıp gitmişti. Yol kenarında bir cam vardı. Bir arkadaşı oradan içeriye soktuk, kalıbı alıp baskıyı yapabilmiştik. Ertesi gün iki gazetede aynı fotoğrafla çıkmıştı. (Bu olayı İl Başkanı olduğum dönemde Necati beye anlatmış karşılıklı gülüşmüştük) Darbe dönemleri ceza evlerinde yaşanan korkunç olaylar var bu doğrudur. İkinci doğru ise darbe dönemlerinde bütün vatan sathı sıkıyönetim uygulamalarıyla açık cezaevidir.
Terörün maddi boyutuna gelirsek; Yazılı ve sözlü medyada telaffuz edilen rakam
2 Trilyon dolardır. Bu hesaplar yapılırken devletin kasasından çıkan paranın yanında, dolaylı kayıplarda dikkate alınır. Mesela doğuda köyler, boşaltılmış, terkedilmiş, yapılması gereken tarım ve hayvancılık yapılamamıştır. Petrol madencilik ve ticaretin gerekleri yapılamamıştır. Bütün bunlar hesaplanınca durumun vahameti anlaşılır.
Maddi boyut olarak 2 trilyon konusuna biraz değinelim. Biz ikinci dünya savaşına katılmadık. Almanya savaşın mağlubu idi ve adeta taş üstünde taş bırakılmadı. Keza Japonya’da iki atom bombası ile yerle bir edildi. Bu ülkelerin orduları dağıtılmış ve orduları yoktur. Soğuk savaş döneminde, bir tarafta NATO bir tarafta Varşova paktı varken biz NATO’nun güney kanadında ileri karakol görevi yaptık. SSCB ile uzun bir sınırın bekçiliği bizdeydi. Bütçemizin aslan payını çok kalabalık asker sayısı için harcadık ama ordumuz modern silahlara sahip değildi, sahip olması da engellendi.
Almanya ve Japonya’nın böyle bir harcaması yoktu, bu imkanlar ekonomide kullanıldı ve bu iki ülke ticarette dünya devi oldular. Kısaca terör bize kalkınmada fren olmuştur.
Batı dünyası yukarıda da değindiğimiz gibi terörü yeri gelir bir silah olarak, yeri gelir bir siyaset aracı olarak kullanır. Onların değer yargısıyla bizimki farklıdır. Batılı sonuç almak için her şeye mübah olarak bakar. Hak hukuk insani değerleri gözü görmez. Aşırı dikkatli olmak zorundayız satranç gibi birkaç hamle sonrasını görmeliyiz.
Mesela dersek; İran ve Irak arasında bir savaş yaşanmıştı. Savaşın bitiminde İran’ın inşaat ve alt yapı çalışmaları yapılacaktı. Yapay olaylar çıkartıp bizi İran’la deyim yerindeyse papaz ettiler. Sen bize rejim ihraç etmeye çalışıyorsun. Çek büyük elçini, çektim büyükelçimi dedik ve aramız buz gibi oldu. Sonra ne oldu dersiniz? İran’ın bütün alt yapı, inşaat ihalelerini Fransa aldı. Hatta İran’la sınır komşusuyuz ya nakliye ucuz olur hesabıyla bizdeki çimento fabrikalarından satın almaya kalkmıştı.
SSCB’de Mihail Gorbaçov döneminde pişirilen ve 1985 yılında da uygulamaya konan Glasnost politikalarını yaşı müsait olanlar hatırlar. Bu politikalar ekonomik olarak SSCB için sonun geldiğini gösteriyordu. Nihayetinde Varşova paktı dağıldı. SSCB bünyesindeki kardeş ülkeler bağımsızlıklarını kazandılar. En avantajlı ülke Türkiye idi. Ne yazık ki aynı tarih diliminde biz terörle boğuşmaya başlamıştık Almanı İngiliz’i velhasıl sömürgen batı, bu ülkelerle ticari ilişki kurdular. Biz ise aynı tarihlerde terörle boğuştuğumuz için başımızı kaldırıp Azerbaycan’a bile bakamadık.
Batı özünde çapulcudur, zorbadır. Demokrasiyi ve İnsan haklarını kendisi için ister.
Batılılar güçten anlar, bu nedenle güçlenmeliyiz. Çünkü bu savaş asırların savaşıdır. Tarihin bir kesiti için Cemil Meriç "Kıyasıya bir savaştı bu, Haç'la Hilâl'in, Batı'yla Doğu'nun, imanla inkârın savaşı" der
İçte ve dışta bizim bölünmüş halimiz onların işine yarar. Halkı Müslüman olan ülkelerin haline bakın birbirimize düşmüşüz. Filistin’de anaç haydut ABD ve Siyonistler Müslümanlara soykırım uygularken; Hipopotam (Su aygırı) Trump geldi
3 Trilyon doları üç Arap ülkesinden aldı ve gitti. Bu ülkede hala safını belli edemeyen
Var maalesef. Hala Ehli salibe (Haçlılara) sempati ile bakanlar var.
Biz her hal ve şarta bayrak şairimiz Arif Nihat Asya’nın dediği gibi olmalıyız.
“Bu ülkedeki kavga Türk ile Kürt kavgası değil, hilal ile haçın kavgasıdır.
Hilalin altında bir olun, çok kalabalık olacağız, göreceksiniz!” Demiştir
Biz “hilalin” altında toplanamazsak, birbirimize sırtımızı döner, birbirimizi düşman görürsek; terör örgütlerinin arayıp da bulamadığı iklimdir. Hemen devreye girerler.
Oyun aynı oyun sahne Aralık
Hem oynayan hem de yazan kiralık
Vatan satıcılar üç beş paralık
Bu kavga Çan ile Bilal Kavgası
Bu kavga Haç ile Hilal kavgası
Maksat bu ezanı kesip dindirmek,
Maksat gökten Al Bayrağı indirmek
Maksat Müslüman’ı ezip sindirmek,
Bu kavga Çan ile Bilal Kavgası
Bu kavga Haç ile Hilal kavgası. (Şair Cengiz Şahin)