Hayatın telaşesi içinde öylesine kaybolmuşuz ki, etrafımızda olup biteni görmek, fark etmek ve anlamak neredeyse lüks hâline gelmiş…
Herkes kendi koşuşturması, kendi hedefleri ve kendi endişeleri içinde savrulurken, bize ihtiyacı olan sessiz çığlıkları duymak bile çoğu zaman imkânsız hâle gelmiş.
Kimi zaman yanından geçtiğimiz bir çocuk, bir yaşlı ya da bir hayvanın gözlerindeki çaresizlik, fark edilmediği için daha da sessizleşiyor, görünmez oluyor.
Bu sessizlik, toplumsal vicdanımızın en derin yankısı aslında.
Geçenlerde bir restoranda küçük bir çocukla karşılaştım...
Mendil satıyordu ve parasıyla yanında arkadaş olması için minik bir tavşan almıştı. Gözlerindeki masumiyet, insanın içini eriten bir ışık gibiydi.
Öğleden önce okulda, öğleden sonra ise hayatına kendi yükünü ekliyord, mendil satarak evine katkıda bulunuyordu.
Babası böbrek rahatsızlığından dolayı çalışamıyor, sadece abisi ve o çocuk aileyi ayakta tutuyordu.
Hava soğuk olduğu için aç olduğunu düşündüm, yemek ısmarlamak istedim..
Başta kabul etmedi. Israr edince, “Paket yapsam olur mu? Evde abimle birlikte yeriz” dedi…
O an, hayatın herkese eşit olmadığını ve bazı mücadelelerin görünmez ama derin olduğunu bir kez daha hissettim.
Restoran sahipleri de çocuğu tanıyor ve durumunu bildikleri için ona izin veriyorlardı.
Çünkü bu çocuk çaresiz değil; hayatıyla mücadele ediyor ve küçük yaşına rağmen sorumluluklarını omuzlamış durumda.
Bu hikâyede saklı bir gerçek var!..
Biz, kendi hayatımızın telaşesinde öylesine kaybolmuşuz ki, etrafımızdaki acıyı, eksikliği ve ihtiyacı fark etmekte zorlanıyoruz.
Kendimizi sürekli daha iyi bir arabaya, daha güzel kıyafetlere, daha yüksek statüye ya da bir sonraki başarıya odaklarken, insanlığımızı yükseltmeyi çoğu zaman unutuyoruz.
Oysa insanlığımızı geliştirmek, maddi bir üst seviyeye çıkmak kadar önemlidir. Empati, dayanışma, paylaşım ve farkındalık da en az yeni bir araba ya da marka kadar değerli bir mirastır.
Ne yazık ki bu ihmalkârlık, akşam haberlerinde karşımıza cinayetler, adaletsizlikler, haksızlıklar ve yalnızlık olarak yansıyor.
Görmek yetmez; anlamak, duymak ve hissetmek gerekir. Bazen sadece bakmakla kalıyor, manevi anlamda duyamıyoruz.
Oysa bir tebessüm, bir paket yemek, küçük bir yardım veya sadece bir bakış bile zincirleme bir değişim başlatabilir.
Toplum olarak birbirimizden kopuk yaşıyoruz ama aslında her bireyin ufak bir farkındalığı, sevgisi ve desteği bütünün gücünü artırır.
Sessiz kalan çocuklar, yaşlılar, hayvanlar…
Onları gördüğümüzde, yalnızca onların hayatını değiştirmiyor, kendi insanlığımızı da hatırlıyor ve büyütüyoruz.
Küçük bir çocuğun tavşanla kurduğu dostluk kadar masum ama bir o kadar güçlüdür; bir kelebek etkisi yaratır ve farkındalık zincirini başlatır.
Unutmayalım: Hayat kısa ve belirsiz!..
Ne zaman ne kadar yaşayacağımızı bilemeyiz…
Bu yüzden kendimizi her anlamda geliştirmeye çalışırken, insanlığımızı da geliştirmeyi ihmal etmeyelim.
Sessiz kalanlara ses olalım, fark etmeyi öğrenelim, paylaşalım ve birbirimize sahip çıkalım.
Çünkü gerçek güç, sadece kendimiz için değil, sessiz kalanlar için ayakta durabilmekten geçer.
Gerçek güç, sessiz kalanlara ses olmaktan geçer. Çünkü bir kelebek kanat çırptığında, fırtına başlatabilir..
Gözde Şahin
Program Sunucusu-Öğretmen
