5 Kasım 2024 günü yapılan Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanlık seçimlerinde, kesin olmayan sonuçlara göre açılan sandıklar dikkate alındığında Cumhuriyetçilerin adayı Donald Trump 47. ABD Başkanı olmuştur.
2016-2020 döneminde de ABD’nin 45. Başkanı olan Trump’ın, 4 yıl boyunca bu seçimi kazanmak için büyük bir hazırlık içerisinde olduğu bilinmektedir. Zira 2020 seçim sonuçlarına ilk günden itibaren itiraz eden Trump, adeta rövanş mantığı ile hazırlandığını her vesilede dile getirmiştir.
ABD Başkanı ve Başkan Yardımcısını seçmek üzere halk oyu ile seçilen ve seçimlerden sonra bir defaya mahsus olarak oy kullanmak üzere belirlenen 538 üyeli Seçiciler Kurulu’nda 270 barajını aşan Trump’ın (Makale kaleme alındığı esnada Trump 277, Demokratların adayı Kamala Harris 226) aynı zamanda Senato Üyeleri ve diğer devlet kademelerinde de önde olduğunun belli olmasıyla birlikte mevcut Temsilciler Meclisi Başkanı da “Yeni Başkanımız Trump olmuştur” açıklaması ile durumu uluslararası kamuoyuna ilan ederken Harris tarafı sessiz kalmayı tercih etmiştir.
Kuşkusuz ki seçimleri ABD halkı kadar uluslararası kamuoyu ile birlikte küresel sisteme dahil bütün kurum ve kuruluşların da takip ettiği muhakkaktır. ABD seçimlerinde “Salıncak Eyaletler” olarak tanımlanan Arizona, Georgia, Michigan, Nevada, North Caroline, Pensilvanya ve Wisconsin sonuçları en çok merak edilen sahalar olmuş ve bu eyaletlerin tamamını Trump kazanarak ABD seçim tarihine geçmiştir.
Trump’n kazanması ile birlikte ABD bürokrasisinde nasıl bir yapılanmaya gideceği ve bu yapılanmanın iç ve dış politikaları nasıl inşa edeceği merakla beklenmektedir. Zira seçim kampanyaları sürecinde başta iç ekonominin güçlendirilmesi vaadi başta olmak üzere Ukrayna-Rusya savaşı, Ortadoğu’da yaşanan sorunlar/gelişmeler, Tayvan-Çin gerilimi gibi birçok küresel sorunlar hakkında çözüm önerileri olan Trump’ın yeni dönemde ABD politikalarını nasıl yürüteceği, vaatleri ile uygulamaları yakından takip edilecektir.
Salıncak eyaletler içerisinde tanımlanan ve Müslüman nüfusun gözle görülür bir yoğunluğa sahip olduğu Michigan eyaletinde Trump’ın seçim öncesinde Müslümanlarla görüşmeler gerçekleştirmesi ve eyalet genelinde kazanması ile Trump’ın Ortadoğu’da devam eden İsrail’in Filistin/Gazze’ye ve Lübnan’a devam eden saldırılarına nasıl bir duruş sergileyeceği, İslam ülkeleri ile ilişikleri nasıl yürüteceği merak edilmektedir.
ABD’nin İsrail’e sınırsız destek politikasından vazgeçmeyeceği bilinmekle birlikte Trump’ın İsrail lobilerinin hegemonyasından kurtulmak istediği de göz önüne alındığında İsrail’in saldırıları ve saldırgan politikalarında zorunlu bir dönüşüm olması ve durdurulamayan İsrail Başbakanı Netanyahu’nun saldırgan tutumlarından vazgeçirilebileceği beklenmektedir.
Ancak ABD Başkanlık sisteminde Başkanların şahsi kararlarından ziyade ABD Müesses Nizamına dahil yapılanmaların alacakları kararların önemli olduğu muhakkaktır.
Sonuç olarak genel manada yeni süreçte;
ABD’nin Rusya ile yakınlaşacağı beklenmektedir. Ancak bu durumun Türkiye’nin bölgesel politikaları aleyhine gelişmeler doğurma riskini içerdiği muhakkaktır.
ABD’nin Suriye bölgesinde PKK/PYD destekleme politikasının, bir devlet politikası olduğu ve Trump’ın bu konuda sert bir dönüşüm yap(a)mayacağından dolayı, Suriye’nin kuzey doğu bölgesinde PKK/PYD terör örgütünün devletleşme hamleleri Türkiye karar alıcı mekanizmaları tarafından dikkatle takip edilmelidir.
Yeni dönemde ABD’nin Türkiye’ye karşı F-35 konusunda nasıl bir karar vereceği henüz belli olmamakla birlikte, Türkiye’nin F-16 tedarik ve revizyon kitleri talebinin karşılanabileceği söylemleri ile Türkiye’yi kaybetmeme adına oyalama taktiğini bir süre daha sürdürmeyi tercih etmesi beklenmelidir. Ancak Trump’ın önceki Başkanlık döneminde Türkiye ile ikili ilişkilerinin mevcut Başkan Joe Biden dönemine göre daha iyi olduğundan hareketle olumlu gelişmeler olabileceği söylenebilir.
Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) ve NATO ile yaşadığı bir dizi sorunlara ve küresel sistemde yaşanan gelişmelere bağlı olarak ortaya koyduğu BRICS hamlesine Trump yönetiminin nasıl bir duruş sergileyeceğini değerlendirmek için henüz erken olsa da Çin faktörüne bağlı olarak bir gerilim olabileceği kuvvetle muhtemel görülmektedir. Zira Trump’ın önceki döneminden itibaren, özellikle Asya-Pasifik üzerinden Çin’i çevreleme hedefinin olduğu bilinmektedir. Dolayısı ile BRICS üzerinden ve Çin’in kuşak-yol projesi kapsamında Zengezur Koridoru ile Türkiye/Türk Dünyası ile yakın ilişkileri olan bir Çin istemeyeceği hatırda tutulmalıdır. Ayrıca Çin’in Suudi Arabistan, İran ve Afrika açılımlarının da ABD’nin yakın takibinde olacağı muhakkaktır.
ABD’nin Gürcistan ve Ermenistan üzerinden Kafkaslar sahasına yerleşerek; bölgesel enerji ve ticaret jeopolitiğine nüfuz edebilme hedefleri olduğu aşikardır. Bu durum Rusya, Türkiye, Azerbaycan ve Türk Dünyasının bölgesel politikaları ile çakışmaktadır.
ABD ekonomisini güçlendirme hedefi ile Çin menşeili malların ABD’ye girişlerinde %60’a varacak seviyelerde gümrük vergileri koyacağını seçim sürecinde sık sık dile getirmiş olan Trump’ın Çin’e gitmiş olan şirketlerin/fabrikaların ABD’ye dönmeleri için baskılar yapacağı, bu sürecin uluslararası ekonomik sistemi olumsuz etkileyeceği ve küresel enflasyonlara sebep olacağı öngörülerinden hareketle Türkiye karar alıcı mekanizmaları da süreci dikkatle takip etmelidir.
Trump’ın ABD iç piyasalarındaki üretimlerde vergi ve faiz indirimleri ile birlikte vatandaşlarına uygun kredi vaatlerini uygulamaya koyması halinde küresel hisse senetlerinde dalgalanmalara sebep olması beklenmektedir. Olası bu gelişmelerin Türkiye ekonomisini de etkileyebileceğinden dolayı ekonomistler ve yatırımcılar dikkatli olmalıdır.
Trump’ın ekonomik hedefleri incelendiğinde Euro/Dolar paritesinde Euro piyasasının ekonomik açıdan zorlanacağı, ayrıca NATO politikalarına bağlı olarak Avrupa ülkeleri ile gerilimler yaşayacağı öngörülmektedir. NATO üyesi olması nedeniyle Türkiye, gelişmeleri yakından takip ederek olası olumsuzluklara karşı hazırlıklı olmalıdır.
Son söz olarak; İnşa süreci devam eden yeni küresel sistemin Batı Liderliğine hazırlanabilmek için AB’den ayrılan İngiltere ile ABD arasında olası güç ve nüfuz mücadelesinin nasıl seyredeceği konusu da mutlaka yakından takip edilmelidir