Mehmet BOZKUŞ

Tarih: 30.07.2024 23:00

TÜRK DIŞ POLİTİKASI VE GELİŞMELER

Facebook Twitter Linked-in

Cumhurbaşkanı Erdoğan:
“Ülkemizin etrafı ateş çemberiyle sarılmışken, dünya büyük bir belirsizlikten geçerken, lüzumsuz tartışmalarla harcayacak tek bir anımız dahi bulunmuyor”
Dünya fay hatlarında oluşan kriz ve kaosların bölgesel depremleri beraberinde getirdiği dönemin, artık sonuna doğru yaklaşıldığı, 3. Dünya Savaşının ülke liderleri ve bakanlar tarafından açıktan ifade edildiği bir dönemden geçmekteyiz.
Vekil aktörler üzerinden küresel güç merkezlerinin çatışma ve çekişmelerinin yerini, güç merkezi olan ülkelerin alacağı ve birbirlerini açıktan tehdit ettikleri yeni bir dönem başladı.
Caydırıcı güç olarak ellerinde bulundurdukları nükleer silahları kullanmayı gündeme getirmeleri, ABD, Rusya ve Çin’in nükleer test tesislerini yenilemeye başladıkları, 1996’da imzalanan Kapsamlı Nükleer Test Yasağı Anlaşması’nı imzalayan ülkelerden hiçbirinin, ABD ve Çin dışında, belgeleri yürürlüğe koymadığı bir süreçte Rusya, Kasım ayında verdiği onayını geri çektiği görülmektedir.
Yapay zeka ile savaş döneminin başladığı, ticari koridorların, enerji hatlarının, Rusya’nın K. Kore ve Vietnam ziyaretleri sonra yapılan stratejik anlaşmalar ile yeni ittifakların oluştuğu bir zamanda Rusya’yı içeriden çökertme ve terör ile yüz yüze kalması ve SSCB sonrası hassas federasyonlarından olan Dağıstan’daki terör eylemleri ile Rusya’nın tehditlere maruz bırakılmasını beraberinde getirdi.
G-7 Zirvesi öncesi Avrupa ve Baltık ülkelerinin stratejik öneme sahip, ABD Açısından Baltık ülkelerine ulaşım, İsveç Finlandiya ve NATO Rusya Açısından Suwalki Koridorunun önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
ABD’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girmesiyle Baltıkları tamamen kontrol altına alması, Rusya’nın ise Adını Polonya kasabasından alan Suwalki Koridoru, Kaliningrad Oblastı ile Belarus arasında 100 kilometrelik engebeli ve dağlık bir araziden oluşan bölgesi stratejik önemini ortaya çıkarmaktadır.
96-100 km genişliğinde bir alanda Polonya ve Orta Avrupa’dan Baltık ülkelerine karayolu ve demiryoluyla ulaşmanın sağlandığı tek nokta olması stratejik önemini ve Baltıkların Avrupa ile bağlantı noktası olarak en zayıf alanı olarak ortaya çıkmaktadır.
 

Rusya için bölgenin güvenliği ve bağımsızlığı açısından büyük önemdedir. Suwalki Koridoru, Rus tehdidine karşı NATO topraklarındaki en savunmasız bölgedir. Koridor, iki şeritli bir yol ve bir demiryolu hattı içeren, korunması zor bir alandır. Avrupa ile Baltık ülkelerini birbirine bağlandığı karadan geçiş alanıdır. Rusya’nın Baltık kıyısındaki toprakları ile Belarus’u da birbirine bağlamaktadır.
Rusya, kriz durumlarında Suwalki Koridoru’nu kontrolüne geçirmesi durumunda, Kaliningrad oblastı ile doğrudan kara bağlantısı kurabilir ve Baltık ülkelerini Avrupa’nın diğer ülkeleri ile bağlantısının kesilmesini sağlar. Bu durum ABD ve Baltık ülkeleri için riskler içermektedir. Polonya ve Litvanya sınırlarının buluştuğu Suwalki Koridoru, NATO için stratejik bir bölgedir.
ABD, Finlandiya ve İsveç sonrası dünyanın yeni kriz ve kaos alanı olarak yönetmek ve hak sahibi olmak istediği diğer bölge ARKTİKA’ da kendine alan açmak ve Rusya’nın yeni ticaret yolları olarak görülen bölgede alanını daraltmak planlarıdır.

 

G7 Zirvesi ve yansımaları
Zirve savaş, sermaye, üretim, rezerv para doların geleceği için toplanırken karşı tezlerinde gündeme geldiği emek ve sermaye kayıpları, üretim merkezi Çin’e karşı nasıl bir yol izlenmesinin gündeme geldiği, Rezerv Para karşıtlığı ile ülkelerin artan kendi para birimleri üzerinden ticaretin karşısında alınacak tedbirlerin neler olacağını içeren, yapay zeka dünyamızın geleceğinin gündeme geldiği, özel davetlilerin hassas bir şekilde seçilerek davet edildiği savaşı çağıran bir G-7 toplantısı olarak tarihte yerini aldı.
Toplantıya katılan ülke liderlerinin geleceklerine baktığımızda ise; Avrupa Parlamentosu seçimlerinde milliyetçi partilerin oylarını artırarak seçimden zaferle çıkmasının ardından gerçekleştirilen G-7 zirvesinde tek rahat olan liderin Avrupa’nın yeni DEMİR LEYDİSİ İtalyan Başbakanı Meloni olarak yer aldı.
G7 Ülkeleri liderleri Biden Kasım 2024 seçimlerinde aday olup olmayacağı ABD tarafından tartışma konusu iken AB, Ukrayna ve Filistin gelişmeleriyle seçimleri kazanma ihtimali gün geçtikçe zayıflamakta olduğudur. Kanada Başbakanı Justin Trudeau’un ise gelecek sene yapılacak kamuoyunda büyük bir destek kayıp ettiği görülmektedir. Bu durum ABD arka bahçesi olarak görülen Kanada’nın ABD ve Avrupa’daki gelişmelerden etkilenmesini de beraberinde getirmektedir.

Almanya Başbakanı Olaf Scholz 8 Aralık 2021’den beri Almanya şansölyesi görevini sürdüren seçimlerde AFD’nin 2. olması çok dikkatli okunması gereken bir durum. Özellikle Doğu Almanya kesiminde 1. parti olarak seçimlerden çıkmasıyla Scholz’e desteğin azaldığı görülmektedir.
Almanya’nın milliyetçi ve ırkçı yapıların güç kazanması ve iktidara ortak hale gelmeleri Avrupa’nın diğer ülkelerini milliyetçilik ve ırkçı söylemlerle baskı altına alacaktır.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un seçimlerden büyük bir hezimetle çıkması ve erken seçim kararı ile kendine çıkış yolu araması ile sonuçlandı.
Afrika’dan Yeni Kaledonya dahil birçok yerden ihraç edilen Fransa’nın milliyetçi oylarını artıran Le Pen karşısında şansının giderek azaldığıdır.
Japonya Başbakanı 31 Ekim 2021’de gerçekleştirilen Temsilciler Meclisi seçimleri sonucunda en çok milletvekiline sahip Liberal Demokrat Parti’nin lideri Fumio Kishida, 10 Kasım 2021 tarihindeki Meclis özel oturumunda Japonya’nın 101. Başbakanı olarak seçilmiştir.
Japonya’nın ABD kontrolünde tekrar savunma bütçesini artırması ve Japonya’yı Çin ve ABD’den sonra savunmaya en fazla harcama yapan 3’üncü ülke haline getirecek.
Gelecek 5 yıllık plan kapsamında, yıllık savunma harcamalarını iki katına çıkararak 315 milyar dolar harcamayı planlamakta olup 2.Dünya savaşı sonrası ordusu sınırlandırılan Japonya yeniden Silahlı Kuvvetlerini güçlendirmeye ve bölgesindeki K.Kore, Çin, Rusya’ya karşı ABD’nin yanında yer alarak QUAD ile yeni ittifak yapılanması içinde yer aldı.
Ancak dünyada nüfusu en hızlı yaşlanan ülke olan Japonya’nın ciddi sorunları olduğudur.

Ülkedeki doğum hızı azalırken ve yaşlı nüfusa yönelik bakım maliyetleri artarken bu harcamaların nasıl finanse edileceği tartışma konusu.
Sorunlar karşısında başarılı olamayan Kishida büyük bir kamuoyu desteğini kayıp etmiş durumdadır.
İngiltere Başbakanı Rishi Sunak, 2022’den bu yana Birleşik Krallık Başbakanı ve Muhafazakâr Parti Lideri olarak görev yapan İngiltere’nin ilk Asyalı başbakanı, İngiltere’nin bütünlüğünün korunması İskoçya ile sorunlar, göçmen politikası ve ekonomik koşulların İngiliz halkının sorunlarını çözmede yetersiz kalması ile seçim kararı alarak İngiltere’nin seçimlere gidecek olması Sunak’ın beklentileri karşılamadığı ve kamuoyu yoklamalarında desteğini kayıp ettiğidir.
G7 Zirvesinde Liderlerin Dünya sorunlarına karşı çözüm üretme, uluslararası kuruluşlar ile birlikte hareket etme yönünde hiç bir kararların uygulanması yönünde yeterli yeterlilik ve etkiye sahip olmaları yönünde liderlik etkisinin olmadığını yönündedir.
Sadece kendi çıkarları ve menfaatlerini korumak amacıyla hareket edeceklerini göstermektedir. Fransa, ABD, Japonya, İngiltere, İtalya,Kanada, Almanya’dan oluşan G7 ülkelerinde yapılacak seçimlerle İtalyan hariç liderlerin değişeceğini göstermektedir.

İSRAİL VE ABD GELİŞMELERİ
Netanyahu’nun İsrail Savaş Kabinesi feshetmesi ile Netanyahu ve politikası ne olacak sorularını gündeme getirmektedir. Değişen hiçbir şey olmayacağını bilmek gerekir.
İsrail’in sınırları belli olmadığı sürece kim gelirse gelsin politika değişimi söz konusu olmayacaktır. Uluslararası Hukuk Sistemi gereği yapma kararını alırken uygulayıcı güçlerin bu görevi yerine getirmek istememesi bunun göstergesidir.
Savaş Kabinesini feshetmesi ile Netanyahu iktidardan uzaklaşması beklentilerini de beraberinde getirmektedir. Ancak İsrail kamuoyunda gerçekler Netanyahu’nun başbakanlıktan ayrılmasıyla değil rehineleri ve esirleri getiremeyen Netanyahu’ya tepkidir.
Bu nedenle kullanım metodlarının tartışıldığı bir kamuoyu vardır İsrail içinde. Gerçekten barış ve ateşkesi konuşmak ve görüşmek üzerine yapılan birçok girişim neden kabul edilmedi soruları cevapları vermektedir.
Dolayısıyla İsrail’in işgalci konumunun tartışmaya açılması dâhi şimdiye kadar BM ve Uluslararası kuruluşların İsrail ile ilgili verdiği hangi kararlar uygulama alanı bulmuştur. Cevap buradadır.
ABD ve çıkarlarının Orta Doğu’daki koruyucu görevini yerine getiren İsrail aslında esir alınmış bir millet olarak ABD’nin verdiği görevleri yerine getirmektedir. Ancak İsrail ABD’yi yönetmektedir.
Siyonist yapılanma ve Evanjelist yapılar birbirilerine yükledikleri görevler ile sahada yer almaktadırlar. Dünya bunu ne zaman görme cesaretine erişecektir. Bunu bildiğimiz an he şey değişeceğini ve haklı ve adaletin hâkim olduğu dünya ve kurumlarını göreceğiz.
 

UKRAYNA BARIŞ GÖRÜŞMELERİ
İsviçre’nin Bürgenstock kasabasında 15-16 Haziran tarihlerinde resmi adıyla “Ukrayna’da Barış Zirvesi” düzenlendi.Batı’nın Ukrayna’da barışa Rusya’nın olmadığı toplantıda karar vermek istemesi her zaman olduğu gibi kendini haklı gösterme planıdır. Zirve öncesinde Rusya’nın batıda kalan mal varlıklarından elde edilecek gelirin Ukrayna’ya verilmesi Uluslararası Hukuk Kurallarının bir kez daha işlenmesi ve Dünya Ticaret Örgütlerinin uyguladığı kuralların yok sayılması ve yatırım ve ticaretin Batı’nın kontrolünde istediği gibi yönetildiği sonucudur.
Bu zirve daha çok Rusya’yı kışkırtma ve savaşı uzatma, teslim alma AB ülkelerinde tehdit algısı ile kandırma toplantısıdır .Tarafların olmadığı bir barış toplantısı asla mümkün değildir.
Ukrayna ABD arasında imzalanan 10 yıllık anlaşma savaşın uzaması anlamına gelmektedir. Rusya’nın ekonomik olarak çökertilmesi ve savaş ile yıpratma girişimleri geçen sürede Batı için başarısız görülmektedir.Zira Rusya ekonomik olarak daha da güçlenmiş durumdadır.
Avrupa için ekonomik sinyaller hiç iyi gözükmemektedir. ABD LNG ile Avrupa’nın altı yılda doğalgaza ödediği rakamları iki içinde Avrupa’dan kazanmıştır. (630 milyar $)
Putin, G7 ve Barış Zirvesi’nin arasına denk gelecek şekilde yaptığı açıklamada Moskova’nın çatışmaların sona ermesi için yeni şartları olarak ;
Rus ordusu kontrol sağladığı topraklardan çıkmayacağı gibi yeni kazanımlar elde edildiği takdirde barış müzakereleri yeni gerçeklikler ışığında güncellenecektir.
2022’de İstanbul toplantısında toprak konusunda daha az talepleri olmasıyla dikkat çekiyordu. Ancak barış dış müdahaleler ile sonuca ulaşamadı. Bu durum ABD için bulunmaz fırsatlar sunarken savaş sanayisinin gelirlerinin artışları dikkat çekmektedir. Asıl hedefin Rusya üzerinden Çin olduğu görülmektedir.
Zirveye katılmayan ya da katılıp da imza atmayan ülkelerin Ukrayna’da barış için BRİCS ülkeleri ile beraber bir planlarının olduğu sonucunu ortaya çıkarmaktadır.
Türkiye ve Katar dışında Zirve kararlarına destek veren Orta Doğu ülkeleri olmadı. Ancak Türkiye’nin zirvede yaptığı açıklamada savaşın yayılması ve geleceğini gören açıklamaları Avrupa’nın karşılaşacağı durumu açık olarak ortaya koymaktadır.
Barışın olması yoksa kapıda büyük bir savaşın beklendiği yönündeki açıklamaları ABD’nin kontrolünden çıkıp Avrupa için kendi bekalarının öncenlenmesi gerektiğidir.
 

3. DÜNYA SAVAŞI ÇIKACAK MI?
Sıcak Savaş, Soğuk Savaş ve Ilık Savaş Dönemi (Vekil Aktörlerle Savaş)
Sıcak savaş ile imparatorlukların sona erdiği, Soğuk savaş ile iki kutuplu dünya düzeninin oluştuğu, SSCB’nin çökmesi ile tek kutuplu dünya düzeni ile ABD’nin tek hâkim güç yapısı 2010 sonrası güçlenen yeni güç merkezi ülkelerin teknoloji ve ekonomik yükselmeleri  VEKİL aktörler ile kriz ve kaos bölgeleri yaratarak hakim güç ABD’nin güç kayıp etmek istememesi ile bugün gelinen süreç ILIK SAVAŞ dönemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Vekil aktörler ve coğrafi savaş alanları üzerinden (Ukrayna, Filistin, Tayvan vs) birbirlerini sahaya sürdükleri vekil aktörler ile tehdit etmektedirler.
Kutuplaşma dönemi yerine yeni İTTİFAK ve ULUSLARARASI KURULUŞLAR ile yeni güç yapılarını, ekonomiden güvenliğe, savunmadan istihbarata kadar birçok alanda işbirliği ile cevap vermektedirler.
ABD ve İngiltere etki alanlarını kayıp etme riski karşısında tehdit ve yaptırımlar ile cevap vermektedir.
Yeni ittifak ve Uluslararası Kuruluşların üyesi olan ülkeler ise toplantılarda Batı’nın kararlarına imza vermeyerek kendi politikalarını oluşturulması, barış için Batı’nın değil adil ve adaletli bir yapı içinde Batı’nın tarihsel geçmişte yaptıklarını hatırlayarak güç merkezi konumuna gelmeleri gerektiğini görmektedirler. Bu durum ILIK SAVAŞ dönemi olan günümüzde yeni şekillenme oluşumu dur.
RUSYA K.KORE VE VİETNAM GELİŞMELERİ
Rus lider Putin’in K.Kore ve Vietnam ziyaretleri ile Pasifikten Avrupa’ya güç dengeleme çalışmalarına devam etmesi ve stratejik anlaşmalar ile Batı’nın Pasifikte bulunan ittifaklarına cevap verdiği stratejik anlaşmalara cevapların Batı tarafından Rusya’nın içindeki gelişmelerle beraber cevap niteliği taşımaktadır. 

Avrasya da Artan Terör Saldırıları ;
Rusya Ukrayna Savaşı ile Avrasya içinde terör gruplarının daha cesaretli şekilde eylem planlarını ortaya koymaktadır.
Rusya’nın Ukrayna konusunda her açıklaması ve barış masasına oturulacak şartları açıklaması sonrası gelmesi dikkat çekmektedir.
Putin öncesi Kafkasya’nın birçok bölgesinde kriz ve kaos vardı. Putin ile yeniden toparlanma süreci yaşayan Kafkasya şimdilerde ise Çin Rusya ittifakının kalıcı olması ve Rusya’nın Doğalgazın büyük bir bölümünü tamamlanmak üzere olan boru hatları ile Çin’e satması ile Batı’nın Rusya’ya karşı uyguladığı enerji yaptırımları karşısında kendine çıkış ve yeni pazar bulması, Putin’in K.Kore, Vietnam ziyaretleri ile ortaya koyduğu sıcak ilişkiler ve stratejik anlaşmalar, Batı’nın hesaplarını bir kez daha ters yüz etmesi karşısında, Rusya’nın yeni terör saldırılarına maruz kalması arkasında kimler olduğu sorularını gündeme taşımaktadır. ABD Avrupa birlikteliğini sağlıklı bir şekilde yürütülmemesi, Avrupa’da artan enerji maliyetleri Avrupa’da artan toplumsal eylemler, Aşırı sağcı partilerin güçlenmesi,
ABD’nin Avrupa yapılmasının merkezi Almanya’da AFD’nin ikinci parti çıkması ile DEXİT ve FREXİT’in gündeme gelmesi ile ABD’nin son Ukrayna toplantısında istediklerine ulaşamaması, Fransa ve Almanya muhalefet liderlerinin enerji konusunda açıklamaları Rusya’nın tehlikeli olduğunu gösteren bir eyleme ile cezalandırılması ve Avrupalı müttefiklerine gözdağı vermenin algısal stratejik uygulaması olarak Moskova eylemleri sonrası SSCB sonrası özerk devletlerden değil 21 Federasyon Devletlerinden oluşan Rusya Federasyonunun en stratejik ve hassas bölgesi olan Dağıstan Federasyonundaki terör olayları ile gündeme geldi. Rusya, idari olarak birçok federal yapıya bölünmüştür. Rusya ve bölgeleri hakkındaki bilgileri özetlemek gerekirse; Rusya’da 85 idari bölge var. 85 federal birimden 21’i federasyon cumhuriyet, 9’u eyalet (kray), 48’i bölge (oblast), 2’si federal şehir, 1’i özerk bölge (oblast) ve 4’ü özerk okrug’dur. Bu federal birimler 9 tane federal bölge ile idare edilir. Rusya aynı zamanda ekonomik ve istatistiksel gereksinmeler için 12 ekonomik bölgeye ayrılır. 

HİZBULLAH İSRAİL ÇEKİŞMESİ LÜBNAN VE GKRY Gazze Savaşında istediklerini elde edemeyen İsrail savaş alanını genişletmek, Gazze’de yaşanılan soykırımcı izlenimleri unutturmak, dikkatleri başka bölgelere kaydırarak Filistin’deki yaptıklarının Batı Şeria’da dahil olmak üzere istediği gibi uygulayabilmek adına savaşı yayma planlarının bir parçası olarak Lübnan’ın hedefe alınmasıdır. İsrail, Batı tarafından desteklenmesi ile Batı içinde Gazze’deki gelişmelere bağlı olarak oluşan toplumsal kamuoyu tepkisinin yönünü İsrail lehine çevirme planlarının uygulama alanı olarak Lübnan’ın gündeme getirilmesidir.(Gizli Özneleri saklı tutularak) Hizbullah liderinin açıklamları ile savaşın ve bölgenin dengelerinin değiştiği GKRY’nin savaşa verdiği desteğin açıktan ifade edilmesiyle ;GKRY’nin Gazze Savaşı sonrası Batı’nın İsrail’e destek amaçlı bir üs haline gelmesidir.
İsrail Hizbullah geriliminde, Hizbullah’ın “Kıbrıs’ı vururuz açıklaması ile GKRY’nin 4 önemli nokta önce çıkıyor: Baf hava üssü , Lefkoşa Lakatamia’daki hava üssü, Trodos dağları bölgesindeki hava kontrol birimi, Limasol’daki İngiliz Akrotiri üssü, sözde GKRY’nin adanın tamamında tek devlet olarak hareket etmesi ve Akdeniz’de ki enerji kaynakları ile ilgili yaptığı anlaşmalar ile İsrail ile arasında oluşan bu durum Hizbullah İsrail geriliminde savaşın yayılması için yeni coğrafi alan olarak çıkmaktadır.
Bu durum garantör devletleri Uluslararası Hukuk Kurallarını hiçe sayan GKRY’nin KKTC’nin meşru haklarını da ihlal ve yok sayma sebebi olarak ortaya çıkmaktadır.
İsrail’e lojistik destek sağlayan konuma gelen GKRY’nin bu davranışı adanın tamamında söz sahibi olan garantör ülkelerin yasal olarak müdahale ve BM dahil uluslararası kuruluşlara sorunu taşıma hakkı vermektedir.
 

Garantör ülkelerin Türkiye, İngiltere ve Yunanistan olduğu, Türkiye hariç diğer ülkelerin İsrail’in yanında yer aldıkları görülmektedir.
Türkiye’nin garantörlük ve Uluslararası Hukuk çerçevesinde adanın ve bölgenin bir savaş alanına dönmesine karşı duruşu uluslararası toplum tarafından net şekilde bilinmektedir.
Sn.Fidan’ın GKRY’nin operasyon merkezi konumunda kullanıldığını açıklaması ile Türkiye’nin gelişmelere kayıtsız kalamayacağını göstermektedir.
İsrail ile yapılan anlaşma garantör ülkelerin uluslararası hukuk kurallarına aykırı olarak ortaya çıkmaktadır.
Adaya zarar verecek her eylemin garantör Ülkeler tarafından gerekli girişimler ile engellenmesi haklarını kullanabilme hakkına sahiptirler.
Akdeniz’de Kıbrıs ile İsrail arasındaki bölgede tespit edilen enerji kaynaklarının kontrolü için Lübnan’ın halklarının Gazze’de olduğu gibi ele geçirilmesi ve KKTC ve Türkiye olmadan gelecek dönemde buraların zenginliklerine el koyma planlarının gizli özne olduğudur.

AVRUPA SEÇİMLERİ VE AB
AB ve Hastalıklı Avrupa’nın Geleceği ;
AB Parlamento seçimleri, salgın sonrası göçmen dalgası ile güç kazanan milliyetçi ve ırkçı akımların son seçimler ile güç kazandığı görülmektedir.
AB normlarında İnsan Hakları, Demokrasi
ve Barış adına dünyayı sömüren sömürgeci anlayışın siyasal, ekonomik ve teknoloji ile üretim hâkimiyetinin sonu ,geleceği için parçalanmaya doğru hızla yaklaşılması ile sonuçlanabilir.
Avrupa’nın çözümsüz bir savaşın
pençesinde kıvrandığı ve temel sorunları
çözmekten uzaklaşan ve tamamen ABD politikalarına teslim olan siyasi ve ekonomik anlayış giderek artmaktadır.
Merkel sonrası liderlikten yoksun olan Avrupa, hızla “Batı’nın hasta adamı” haline geliyor. ABD’nin AB için ortak menfaat öngören “Atlantikçi” politikaların sürdürülemez olduğudur.
Güvenlik mimarisinde tamamen ABD ve NATO ya bağımlı hale gelen AB kendi güvenliğini sağlamak için adımları dâhi atmak için ABD desteğine göre hareket etmektedir.
Ukrayna krizi ile kara Avrupası yıllar sonra savaş ile tanışınca refah ve kalkınmış toplumlar olarak ülkelerinin fedakarlıklarına karşı birçok kesimden Ukrayna Savaşı’nın biran önce barış ile sonuçlaması talepleri gelmeye devam etmektedir.
Siyasal yönetimlerin AB içinde kontrolünde, ABD hâkimiyetinin devam etmesi , sistem karşıtı ülke ve liderlerine karşı sergilenen tavırlar AB ve Avrupa’nın bu durum karşısında halkların tepkileri de yükselmektedir. Gazze gelişmelerine karşı İsrail’in yanında yer alan Avrupa’nın birçok yönetimi kamuoyunda İsrail tepkilerine karşı ne yapacaklarını ABD etkisinden nasıl çıkacaklarının yolunu aramaktan uzak olmaları son seçim sonuçları göstermektedir. AB’nin % 69’u Ukrayna’ya asker gönderilmesine karşı çıkmaktadır. Macron, AB liderliğini üstlenmek istemesi ve Ukrayna’nın Rusya içindeki hedefleri vurmak için bazı Fransız füzelerini kullanabilirsiniz açıklaması ile AB içinde dengeler bir kez daha karışmıştır.
SURİYE VE GELİŞMELER
Suriye’nin Kuzeyindeki gelişmeler ile Irak’ın Kuzeyindeki Kalkınma Yolu Projesi ve terör odakları ile mücadele gün geçtikçe hızlanmaktadır. Terör örgütü destekçilerinin Türkiye’nin her hamlesine karşı yeni bir yol denedikleri görülmektedir. Suriye’nin Kuzeyinde sözde terör devleti kurma hayalleri olan teröristler seçim ile yeni bir dönemi başlatma peşindeler.
Suriye Devleti’nin PKK ve diğer terör örgütleri ile mücadele yetersizliği ve topraklarının bölünmesine sebep olabilecek bu durum karşısında tavrı ortadadır. Türkiye’nin Kalkınma Yolu Projesi ile bölgede dengelerin tamamen değişeceğini gören Batı ve terör örgütlerinin sözde seçimler yaparak devletleşmede bir adımı daha gerçekleştirebileceklerini hayal etmektedirler. Gazze ile sertleşen bölgemizdeki gelişmeler Reisinin faciası ile farklı bir alana çekilmektedir. İran, Gürcistan, Ermenistan ve Gazze’de kayıp edeceklerini gören Batı terör örgütleri ile sahada kendilerine yeni kazanımlar elde etmek istemektedir.

Bu durum Türkiye’nin beka mücadelesi için büyük bir tehdit olarak karşısına çıkmaktadır Bölgede bölücülük ve haritaların yeninden şekillendirme çabası olarak karşımıza çıkacaktır. Irak’ın kuzeyinde terör odakları ile mücadele Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması için yapılan mücadele ve Türkiye’nin bekası içindir.
Suriye’deki mücadelede hiç kuşkusuz aynı hedefleri içindir. Seçimlerle tanınmak isteyecektir. PKK bu hamlesi ile Avrupa’nın ve ABD UCM’ de suç ortağı olan ülkeleri kendine dost olarak fırsat değerlendirme içindedir.
Türkiye’nin bu duruma izni asla olmayacaktır. Bu durum ile Türkiye’yi sıkıştırma gayreti içinde olan Batı Ukrayna’da, Kafkasya ‘da istediklerini almak için Türkiye’yi yanlarına çekme planı yapmaktadırlar. Kayıp eden hâkim güçlerin karar coğrafyası olan bölgemizde gün geçtikçe daha da battıkları görülmektedir.
 

PUTİN’İN AÇIKLAMLARI VE NÜKLEER GELİŞMELER
Putin’in son açıklaması ve ABD ve AB Ukrayna Rusya Savaşı’nın başlangıç sebebi belli ancak günümüz savaşlarının bitiş çizgisi belli olmadığını göstermektedir. Bu nedenle Vekil aktörlerin dayanma gücüne ve ülkelerin biat ve itaatine bağlı olarak gelişmeler belirleyecektir.
Putin’in ABD ve AB ile İngiltere’nin Ukrayna üzerinden Rusya’nın yeni dönemde yakın bölgelerini vurma hamlesi ile Ukrayna’da yeni savaş stratejisi ile Rusya’yı yıpratma politikasına karşı verdiği cevap: ‘’Egemenliğimizi ve toprak bütünlüğümüzü tehdit eden her kesim bilmesi gereken Nükleer kullanmaktan çekinmeyeceğini açıklaması’’ ile savaş yeni boyut kazanmıştır.
İkinci Dünya Savaşı’nda Fransa’nın ABD ve İngiltere destekli NORMANDİYE çıkarması ile kurtarması ve savaş sonrasında ABD kontrolünde oluşan Almanya ile Rusya’yı kontrol etme ve Fransa’nın açıklamaları Rusya için açık hedef haline geldiği durumdur.

AB içinde tek nükleer güce sahip olan Fransa’nın Rusya’ya karşı açıklamaları AB liderliği görevini üstlenme çabası ile cesaretlendiren bir Fransa yaratma gayretidir.
Bu durum Almanya’nın AB liderliğini yok olması aynı zamanda Polonya’nın ABD’nin AB içinde Almanya sonrası en güçlü üssü haline gelmesine karşı Fransa’nın AB’yi ABD ve İngiltere ile beraber kıta Avrupa’sını ateşe atma planlarıdır.
Türkiye’nin ve Çin’in Ukrayna savaşı için çözüm önerisi önce ateşkesin sağlanması ve sonra he şeyin görüşülmesi yönündedir. İstanbul sözleşmesi bunun dayanak noktasıdır.
1994 yılında Ukrayna’nın elinde bulunan SSCB döneminden kalma nükleer başlıkları geri verdiren politika Ukrayna’nın nükleer kullanma stratejisine döndürecek Rusya topraklarını vuracak füzeleri verenler 2+4 anlaşmasıyla verdikleri sözleri yerine getirmeyenler olduğu aşikardır
1994 yılında Ukrayna’nın elinde bulunan SSCB döneminden kalma nükleer başlıkları geri verdiren politika Ukrayna’nın nükleer kullanma yetisini kayıp ettirirken günümüz savaşlarının NÜKLEER caydırıcılık stratejisi ile güç çekişmesinde ne kadar caydırıcı olduğudur.
Ukrayna savaşı ile ABD ve İngiltere Rusya Çin Türkiye ve İran gibi ülkeleri savaş riski ile baskı altına alan politikaları rahat uygulama imkanı vermektedir.
Bu ülkeler ABD ve İngiltere’nin Ukrayna savaşı riskine karşı denge politikası ile tersine diplomasi girişimleri ve güç devşirmeleriyle yeni ittifak yapıları içinde cevap vermektedir.

TÜRK DIŞ POLİTİKASI VE POLİTİK GELİŞMELER
Türkiye Yüzyılında Türk Dış Politikasının temel taşlarını Sn Fidan 2023 yılında açıklarken;
Bölgemizde barış ve güvenliğin tesis edilmesi,
Dış ilişkilerin yapısal bir zemin üzerine oturtulması ve yürütülmesi, Refah ortamını geliştirme ve kalkınma ile beraber kazan kazan politikası ile yol yürüme,
Dünyadaki gelişmelere bağlı olarak küresel hedeflerin ilerletilmesine katkı sağlama ve mazlum milletlerin sesi olarak uluslararası diplomaside üzerine düşeni yapmak üzerine kurgulandığını içermekte idi. Türkiye diplomasinin her çeşidinde var olacak ve etkin roller üstlenecek buna göre; 

Siyasal Diplomasi,

Enerji Diplomasisi,

Finansal Diplomasi,
Ticaret Diplomasisi,
Savunma ve Güvenlik Diplomasisi,
Teknoloji Diplomasisi,
Ulaşım Diplomasisi,
Kültür Diplomasisi ile hedeflediklerine ulaşma ve yeni diplomasi anlayışı ile yapısal değişim ve dönüşümüm gerçeklenmesi, dolayısıyla bağımsız Türkiye yaratma ve uluslararası arenada güç merkezi konumuna gelmiş bir Türkiye’nin söz sahibi olması olarak görülecekti.
Milli Dış Politika vizyonu ile insiyatif diplomasisi yaratma ve görev alma, aktif olarak karar alma süreçlerinde etkin olmaktan geçmektedir.
Bundan önceki dönemde dış politika millileşme,yerli yapıya dönüşüm, çok uluslu çalışma, aktif politik süreç ve yanıtlama ile yola alan dış politika, şimdi ise kurumsallaşma ve yerli hafıza oluşturma, veri diplomasisi ve kamu güvenliğinin ön plana çıkarılması, kazan kazan politikası işleyişi, yapısı yerli ve milli menfaatler politikası ile bağımsız yol almaktan geçmektedir.
Küresel gelişmelerin bölgesel, hinterlant alanı ,uluslararası kurumlar ile güç merkezleri oluşturma ile hızlı karar alma, analiz etme, akıl alan politikalara esir olmuş bir yapıdan akıl üreten ve uygulayan politikalar ile dış politikada yer alan bir Türkiye görülmektedir.
Algısal yöntem çalışmaları ile diplomasi ve diplomatların uyumu, yönetmesi ve uygulaması, bölgesel güç konumunun diplomat algısının her türlü enstrümanlar üzerinden oluşturulmasıdır.
Sömürgeci politikalar ile sömürülen, işgalci politikalar ile işgal edilen politikalar yerine fetih politikaları ile fetih üreten insanlık adına mücadele edene bir dış politika dinamiklerinin bugün dünya üzerinde ‘’Dünya beşten büyüktür ‘’ söylemi ile yol alınmasıdır. Bugün Türk dış politikası uluslararası sorunları tespit eden ve çözüm üreten, sistem tıkanıklarının açılması için diplomatik

çalışmalar yürüten, küresel güçlerin çekişme ve kutuplaşma politikalarının ülkelere yansımalarında barış yolunu açma çabaları izleyen bir devlet konumuna gelmiştir.
Tarihsel bilinçlenme ve geleceğe bakış olarak devletin planlaması ve yönetilmesi dış politik başarıların iç politika başarılar ile beraber yürütülmesi sonucunu ortaya çıkaracaktır.
Değişim neden nasıl olacak sorularının cevabı yeni güç merkezlerinin nasıl yapılanacak ve kimler olacağının analiz edilmesi ve işbirliği ile yol alınması, devletlerin politik tercih dönemlerinde karar alma süreçlerinde yönetimlerinin başarılarından geçmektedir. Türk Dış Politikası son dönemlerde dünyanın önemli kriz ve kaoslarında karar verici, arabulucu, diplomatik ağırlığı, tarihsel bağları ve bölgesel güç merkezi konumu ile Türkiye kendi politikalarında 2000 yılı aşan devlet yapısı ile altı asır dünyayı yöneten imparatorluk geçmişi ve insani paylaşım politikası ve yüzyıllık genç Türkiye Cumhuriyeti 21.YY’da Dünyanın yeniden şekillenme sürecinde Batı ile beraber Batısız yol yürümeyi Doğu ile beraber Doğusuz yol yürümeyi ve kendi güç merkezi konumu ile bağımsız politikalar oluşturarak Türkiye’ye karşı tehdit boyutlarını ber taraf etme gücüne ulaşmasıyla TÜRK EKSENİ anlayışında bağımsız politik kararlar veren Doğu ile Batı arasında stratejik kararlar alan bir politik dönemi başlatarak yeniden 21.YY’da Türk kimliğinin ön plana çıktığı ve mazlum milletlerin sesi olarak yol almaya devam etmektedir. Dünya, Uluslararası Kuruluşların hakimi konumunda olan Batı’nın hegemonya etkisini güç geçtikçe kayıp etmeye başlamasıyla hegemonya etkisini sürdürmek isteyen yapı güçlü ülkeleri hedefine aldığı ve her alanda tehdit ve yaptırımlarla cevap verdiği bir süreçten geçmektedir.

Kendi güç alanlarında kalan son kırıntılarını sahaya sürmekten çekinmeyen Batı dünyanın karar merkezi konumunda olan coğrafyamızda, Türkiye’nin hedefe alınarak sistem dışına atılması politikalarının işe yaramadığını gördüğü bir dönemde Çin ve Rusya ziyaretleriyle ortaya çıkan Türk Dış Politikasının izlediği yolun Batı’da yeniden gündeme gelmesi ve biranda Türkiye’nin önemini hatırlamaları manidardır. Dünyadaki bütün kriz alanlarındaki ülkeler ile görüşebilen Afrika’dan Asya’ya Balkanlardan Avrupa’ya kadar bir çok ülke için gelişmelerin önem arz ettiği, ticaret yollarından enerjiye, hammaddeden üretime kadar yeni koridorların ve ittifakların oluşma adımların atılmasına kadar etkin olan bir Türkiye politikası yol almaktadır.
Bütün bu gelişmelere karşı kendi iç dinamiklerinde oluşan sorunların çözüm yolunu açmak isteyen içeride ve dışarıda bir olan bir Türkiye yaratma politikası son dönemlerde daha çok gündeme gelmesi Batı’nın Türkiye içindeki taraflarının devlet tarafından bilinmesi sonucunu ortaya çıkarır ki bu durum Batı’nın elinde kalan ekonomiden sonraki son kozunda yok olması veya zayıflatılması anlamına gelmektedir.
Türk Dış Politikası Çin ziyareti sonra yeni dönemde nasıl karar sürecine girildiğini göstermektedir. Bağımsız politikaların yetkili merciler tarafından deklare edildiği Çin ziyareti ile Sn. Fidan Türkiye’nin sorumluluktan kaçmayan, güvenlik mimarisi oluşturan ve uygulayan bağımsız karar veren,aynı zamanda denetim mekanizmalarını çalıştıran,bölgesel ve merkezi güç konumunda olduğunu, çok kutupluluk düzeninde kendisinin de bir kutup olarak güç merkezi konumuna geldiğini, yapay zeka yeteneğine sahip konumda olan ve dünyadaki bütün gelişmeleri yakından takip eden bir politika izlediğini ortaya koymuştur.
Dr.Mehmet BOZKUŞ Stratejist – Siyaset Bilimci

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —