Son günlerde uluslararası arenada dikkat çeken açıklamalar, Türkiye’nin stratejik konumunu ve dış politikasını bir kez daha tartışmaya açtı. ABD’nin eski Başkanı Joe Biden’ın, Türkiye ile Rusya arasında bir savaş çıkması halinde Rusya’nın yenileceğine dair iddiası, yalnızca bölgesel dengeleri değil, aynı zamanda küresel barışın geleceğini de sorgulamamıza neden oluyor. Ancak şu soruyu sormak gerekir: Gerçekten böyle bir savaşın kazananı olabilir mi?
Türkiye’nin ve Rusya’nın tarih boyunca çeşitli siyasi gerilimler yaşadığı bilinen bir gerçek. Ancak çağdaş dünyada, özellikle 21. yüzyıl gerçeklerinde, Türkiye-Rusya ilişkilerinin bir savaş senaryosuyla değerlendirilmesi büyük bir hata olur. Çünkü her iki ülke de birbirine ekonomik, siyasi ve jeopolitik olarak bağımlıdır. Bu bağımlılık, yalnızca enerji ve ticaretle sınırlı değildir; savunma sanayii, turizm ve tarımsal iş birliği gibi birçok alanda da kendini gösterir.
ABD’nin Planı: Türkiye’yi Ukrayna Gibi Kullanmak mı?
Biden'in sözleri, Batı’nın Türkiye’yi Ukrayna gibi bir vekil savaşının içine çekme arzusunu mu yansıtıyor? Ukrayna’nın, ABD ve Batı'nın çıkarları doğrultusunda nasıl bir yıkıma sürüklendiği ortadadır. Milyonlarca insanın hayatı değişti, milyonlarca çocuk kaybedildi, ekonomik çöküş yaşandı ve ülke, büyük güçler arasındaki bir satranç tahtasına dönüştü.
Peki, Türkiye bu oyunda nerede durmalı? Türkiye’nin jeopolitik aklı, büyük güçlerin çatışmalarında bir piyona dönüşmeye izin vermemelidir. NATO, güçlü bir ittifak olsa da, ittifakın üyeleri arasındaki çıkarlar her zaman örtüşmez. Türkiye'nin NATO üyeliği, bağımsız bir dış politika sürdürmesine engel değildir ve olmamalıdır. Türkiye, kendi ulusal çıkarlarını koruyarak hareket etmeli, büyük güçlerin hesaplarına kurban edilmemelidir.
Türkiye ve Rusya: Savaş Değil, İş Birliği
Bugün, Türkiye’nin Rusya ile ilişkileri belirli noktalarda farklılıklar içerse de, esas itibarıyla iş birliği ve karşılıklı çıkar temelinde ilerlemektedir. Savunma sanayiinden enerji projelerine, turizmden tarıma kadar pek çok alanda iki ülke arasında gelişen ortaklık, uzun vadede stratejik bir denge oluşturmaktadır.
Rusya, dünyanın en büyük nükleer gücüne sahip ülkelerinden biridir. Bu gerçeği görmezden gelerek, Rusya'ya karşı bir savaş senaryosu üzerinden politika oluşturmak, hem irrasyonel hem de tehlikelidir. Türkiye’nin güçlü bir ülke olduğu doğrudur, ancak bir savaş senaryosunda kayıpların boyutunu tahmin etmek bile zordur.
Ayrıca, Türk toplumu tarih boyunca Rusya’yı doğrudan bir tehdit olarak görmemiştir. Aksine, birçok konuda ortak paydada buluşan, geçmişte rekabet yaşasa bile günümüzde ortaklıklarını güçlendiren bir perspektif gelişmiştir. Türk halkı, uluslararası siyasette kimin dost, kimin düşman olduğunu iyi analiz edebilecek bir birikime sahiptir.
Türkiye Ne Kazanacak?
Eğer Türkiye, Batı’nın baskısıyla Rusya ile bir çatışma içine çekilirse, buradan bir kazanç elde edebilir mi? Cevap çok net: Hayır. Türkiye için böyle bir senaryo, yalnızca ekonomik ve siyasi kayıplara neden olur.
Enerji bağımlılığı: Türkiye, enerji ihtiyacının önemli bir bölümünü Rusya’dan karşılamaktadır. Bu kaynakların kaybedilmesi, Türkiye için büyük bir ekonomik kriz yaratır.
Ticari iş birlikleri: Rusya ile olan ticaret hacmi milyarlarca dolara ulaşmaktadır. Böyle bir savaşa girilmesi, bu ekonomik ilişkileri bitirir.
Turizm ve yatırım: Türkiye’nin turizm sektörü, büyük oranda Rus turistlere dayalıdır. Ayrıca Rus yatırımcılar, Türkiye’de önemli yatırımlar yapmaktadır.
Askeri riskler: Bir NATO üyesi olarak Türkiye’nin, Rusya ile doğrudan bir savaşa girmesi, yalnızca kendisi için değil, bölge için de büyük bir yıkım anlamına gelir.
Sonuç: Büyük Güçlerin Satranç Tahtası Olmamalıyız
Türkiye’nin dış politikası, bağımsız, milli çıkarlar doğrultusunda şekillendirilmelidir. ABD ve Batı’nın Rusya karşıtı politikalarına dahil olmak, Türkiye’nin çıkarlarına hizmet etmez. Türkiye, uluslararası arenada bağımsız duruşunu koruyarak, Rusya ile olan ilişkilerini pragmatik bir zeminde sürdürmeli ve küresel dengelerde bir denge unsuru olmaya devam etmelidir.
Son olarak, unutmamamız gereken en önemli gerçek şu: Savaşın kazananı olmaz. Türkiye’nin kazanacağı yol, savaş değil; diplomasi, iş birliği ve stratejik akıldır.