Fobi.. hepimiz biliriz ki “fobi” kelimesi, aslında bir çeşit sebepsiz korku demektir. İnsanakrep gördüğünde ürperir, karanlıkta endişelenir, yüksek bir yerde başı döner... Fakat bir fobinin en ilginç tarafı, çoğu zaman korkulan şeyinhakikatte böyle bir tehlike taşımamasıdır. Yani fobiçoğunlukla aklın değil, vehmin ürünüdür.
Kimi insan örümcekten korkar, kimi uçaktan. Ama işin garibi şu ki, bazen bu korkular tek tek bireylerin değil, bütün toplumların zihnine işlenir. Ve işte tam da bu noktada “Türkofobi” denilen garabet karşımıza çıkar.
Türkofobi, yani Türklere duyulan sebepsiz korku ya da önyargı, aslında tarihten gelen bir hayaletin bugüne taşınmış hâlidir.
Batı dünyasının hafızasında Türk, kimi zaman “barbar” diye yaftalanmış, kimi zaman “öcü” gibi gösterilmiştir. Oysa bugerçeklikle ilgisi olmayan büyük bir yalandır.
Çünkü tarih bize şunu gösterir, Türk,fethettiği topraklarda adaletle hükmetmiştir. Türk, farklı inançları ve kültürleri bir arada yaşatmayı başarmıştır. Türk, yıkmak için değil inşa etmek için yürümüştür.
Türkofobi, yalnızca bir millete duyulan düşmanlık değil, insanlık onuruna, farklılıklara ve tarihî adalete vurulmuş zincirdir. Bugün Yabancı/Yalancı bazı entelektüel ve siyasi çevrelerde sistematik hâle gelen Türk karşıtlığı, aslında tarihin akışı içinde kökleşmiş önyargıların modern biçimidir.
Psikolojik açıdan, “öteki” üzerinden kimlik inşası, sosyolojik olarak ise, güçdengelerinin sürdürülmesi için inşa edilmiş bir korku siyaseti söz konusudur.
Türkofobi, Türk’ün yalnızca askerî veya siyasî kudretine değil, aynı zamanda ruhuna, inancına ve medeniyet inşa edici kimliğine duyulan bir endişenin ürünüdür. Bu sebeple Türkofobi ile mücadele, sadece bir milletin onurunu savunmak olmayıp, insanlığın barış, adalet ve eşitlik arayışına katkıda bulunmaktır.
Türk Milletinin tarih boyunca üstlendiği roller, bazen Roma’nın doğusunu koruyan, bazen İslam medeniyetini yükselten, bazen de Avrupa kapılarında kudretini hissettiren bir kimlik ortaya koymuştur. Ne yazık ki, Haçlı Seferleri’nden Osmanlı’nın yükselişine, 19. yüzyılda “hasta adam” propagandasına ve modern dönemdeki “göçmen Türk” imgesine kadar Türkofobi sürekli yeniden üretilmiştir.
Bugün de Türkofobi çeşitli coğrafyalarda yaşayan Türklerin hayatına doğrudan yansımakta. Balkanlar’da hâlen Türk kimliğini inkâr etmeye çalışan çevreler, oradaki soydaşlarımızı “asimile edilmesi gereken unsur” olarak görmektedir. Batı Trakya’da Türklerin eğitim hakları kısıtlanmakta, “Türk” adını taşıyan dernekler kapatılmakta, mahkeme kararları görmezden gelinmektedir. Almanya’da, Fransa’da, Hollanda’da göçmen Türk gençleri medyada sürekli kriminalize edilerek, toplumsal dışlamanın nesnesi hâline getirilmektedir.
Avrupa’daki Türk işçileriyıllarca o toplumların kalkınmasına katkı sunmuş olmasına rağmen, hâlâ “entegrasyon sorunu” bahanesiyle ötekileştirilmektedir. Almanya’da camilere yönelik saldırılar, Fransa’da Türk derneklerinin sudan bahanelerle denetime uğraması, Hollanda’da Türk gençlerine yönelik eğitimde ayrımcı uygulamalar… Bunların her biri, Türkofobinin modern yüzüdür.
Uzak Asya’da, Çin’in Doğu Türkistan’daki Uygur Türklerine uyguladığı baskılar, yalnızca millî değil, insanlık suçudur. Oradaki Türklerinançları ve kimlikleri sebebiyle kamplarda hapsedilmekte, asimilasyon politikalarına maruz bırakılmaktadır. Orta Doğu’da Irak Türkmenleri, yıllardır çatışmaların gölgesinde hem kimliklerini hem de can güvenliklerini korumak için mücadele etmektedir.
Bütün bu örnekler, Türkofobinin sadece bir “korku söylemi” olmadığını, doğrudan hak ihlallerine, mağduriyetlere ve adaletsizliklere yol açtığını göstermektedir. Bu sebeple Türkofobi’ye karşı durmak, yalnızca millî bir refleks değil, aynı zamanda insanlık onurunu savunmaktır.
Türk Milliyetçiliği işte bu noktada devreye giriyor. Bizim milliyetçiliğimiz, kin değil, adalet ve insanlık eksenlidir. Bizim ülkümüzhiçbir milleti küçültmek ya da yok saymak değil, tam tersine, nizam-ı âlem fikriyle, dünyada bir denge ve barış tesis etmektir. Bu yüzden Türkofobi’ye verilecek en güçlü cevap, korkuya karşı hakikati, önyargıya karşı umudu, nefrete karşı merhameti dillendirmektir.
Türk Milliyetçiliği, dar ve ötekileştirici bir ideoloji değil, hümanist bir dünya görüşüdür. Bizim milliyetçiliğimiz, yalnızca kendi milletimizi değil, bütün insanlığı hak, adalet ve barış ekseninde kucaklamayı amaçlar.
Psikolojik boyutta Türk Milliyetçiliği, gençliğe özgüven aşılar; “öteki”ne nefret değil, adalet ve merhamet duygusuyla yaklaşır.
Sosyolojik boyutta Türk Milliyetçiliği, farklılıkları inkâr etmeden bir arada yaşama kültürünü üretir.
Tarihsel boyutta Türk Milleti, tarih boyunca cihan hâkimiyeti mefkûresini zulüm için değil, nizam-ı âlem, yani dünyada adalet ve dengeyi sağlamak için taşımıştır.
Bu ruh, bugün insanlığın küresel krizler karşısında en çok ihtiyaç duyduğu ruhtur.
Türkofobi İzleme Merkezi, Umut Veren Bir Girişim
Bugün Türk Milliyetçiliği fikrinin kurumsal adımlarından biri, Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sayın Ahmet Yiğit Yıldırım’ın öncülüğünde hayata geçirilen Türkofobi İzleme Merkezi Projesidir.
Bu proje, yalnızca Türk Milletine karşı yapılan haksız algıları ve nefret söylemlerini belgelemekle kalmayıp, aynı zamanda uluslararası kamuoyuna bir çağrıdır.
Bilimsel ve sistematik veri ile Türkofobi’nin boyutlarını ortaya koymak, küresel farkındalık oluşturarak önyargıları kırmak, genç nesillere özgüven aşılayarak psikolojik direnci artırmak ve en önemlisi, dünyaya adalet temelli bir mesaj sunmak.
Bu yönüyle Türkofobi İzleme Merkezi, yalnızca millî bir refleks değil, aynı zamanda evrensel bir insanlık çağrısıdır.
İnsanlığa Türk’ün Hitabı
Bugün, Türkofobi’ye karşı verilecek en güçlü cevap, korkuya değil, umut ve ufka dayalıdır. Türk Milliyetçiliği adına dünyaya şu mesajı veriyoruz:
Türkofobi, insanlığın vicdanına yakışmıyor. Bütün dünyayalafımız şudur ki; Gelin, önyargıların zincirlerini kıralım. Korkular yerine hakikati konuşalım. Türk’ü tanıyın. Göreceksiniz ki Türk’ün ruhunda merhamet, adalet ve insanlık vardır. Bizim milliyetçiliğimiz, sadece Türklere değil,bütün insanlığa umut vaat eder.
Eğer insanlık, fobilerle değil hakikatlerle yol alacaksa, Türkofobi’yi de tarihin çöplüğüne bırakmak zorundadır. Çünkü bu korkunun ardında gerçek yoktur. Sadece önyargı, siyasî hesaplar ve bilinçaltı gölgeler vardır.
Türk, korkulacak değil, yanında güvenle yürünecek bir millettir.
Korkuyu bırakın, adaleti tanıyın. Önyargıyı bırakın, hakikati görün. Türk’ü tanıyın, insanlığı kucaklayın.
Velhasıl;
Türk beklenendir..
Geldiği gün zülüm biter, şafak söker.