Siyasilerin ağızlarından düşürmedikleri “beka sorunu” ile ilgili olarak birkaç değişik konu ile ilgili olarak görüşlerimizi sizlerle paylaşalım istedik. Bize göre, ülkemizi ve ülkemizde yaşayanları bugün olmasa bile bir süre sonra derinden etkileyecek birçok konuya “beka sorunu” olarak bakmak mümkün. Sığınmacılar, ülkemizi terk edip giden gençlerimiz, başta doktorlarımız olmak üzere tüm sağlık elemanlarımız, ekonominin derinden etkilediği dar gelirlilerimiz, emeklilerimiz, dul ve yetimlerimiz, asgari ücretlilerimiz, günü birlik yaşayanlarımız, işsiz gençlerimiz, gün geçtikçe yaşlanan ülke nüfusumuz daha niceleri hep bu ülke için “beka sorunu” olarak nitelendirilebilir.
Bugün ülkemiz, kimilerine göre sığınmacı, kimilerine göre göçmen, kimilerine göre de mülteci adı altında milyonlarca insanı barındırıyor. Resmi rakamlara göre, 3 milyon 475 binin üzerinde mülteci bulunuyor. Ancak kimi kaynaklar bu rakamı, yasal olmayan yollarla ülkemize girenlerle birlikte bu sayının 8-10 milyon civarında olduğunu belirtiyorlar. Neresinden bakarsanız bakın, Türkiye nüfusunun yüzde 10’u kadar, çeşitli ülkelere mensup insan bu ülke sınırları içinde yaşıyor.
O halde konuya biraz daha derinlik katalım. Sığınmacı kime denir, mülteci kimdir, göçmen ya da kaçak göçmeni nasıl tanımlıyoruz bir de ona bakalım.
Sığınmacı, mülteci olarak uluslararası koruma arayan ancak, statüleri henüz resmi olarak tanınmamış kişiler için kullanılan bir tanım.
Mülteci ise, ırkı, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya ssiyasi düşünceleri nedeniyle zulüm görece konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu yüzde ülkesinden ayrılan, korkusu nedeniyle geri dönemeyen ve dönmek istemeyen kişileri için kullanılıyor.
Göçmen, ülkesinden ekonomik veya diğer nedenlerle gönüllü olarak ayrılan kişilere deniyor. Kaçak göçmen ise, bir ülkeye yasa dışı yollarla giren, çıkan ya da bu ülkede yasa dışı ikamet eden ve bir ülkeye yasal yollarla girmiş olup, yasal kalış süresi dolmasına rağmen ülkede kalmaya devam eden yabancılar için kullanılan bir tanım.
Adına ister, göçmen, ister mülteci isterseniz sığınmacı deyin, yani ne derseniz deyin, şu bir gerçek ki, hiçbir ülke bizim kadar ağır bir yükün altına girmemiştir. Ülkemiz nüfusunun yüzde 10’una isabet eden bu insan kalabalığının getirdiği ekonomik ve sosyal sorunlar gerçek anlamda “beka sorunu” olarak karşımıza çıkıyor.
Batılı uzmanlar, bu durumu yedi ana başlık altında değerlendiriyorlar.
Bunlardan ilkini bir devletin politikasının istenildiği yönde değiştirilmesi oluşturuyor. Şöyle düşünün bir ülkeniz var ve geleceğe ilişkin uzun yılları kapsayan projeksiyonlar oluşturmuşsunuz. Ama bir bakıyorsunuz, sayıları milyonları aşan, ülkenize yabancı insanlar çeşitli yollarla ülkenize akın akın giriyor. Bu şartlar altında o zamana kadar ortaya koyduğunuz devlet politikasının varlığından söz edebilir misiniz? Elbette edemezsiniz. Çünkü tüm projeksiyonlarınız o andan itibaren oluşan yeni duruma göre yeniden şekillendirecektir.
Göçler aynı zamanda toprak elde etmenin bir başka amacıdır. Çeşitli yollarla elimizden çıkan toprakların miktarını bugün ne yazık ki bilemiyoruz. Kimi vatandaşlık adı altında kimi, daha önceden vatandaşlık alan insanlarla kurulan ortaklıklarla binlerce dönüm toprağımız bugün bilmediğimiz ellere geçmiş durumdadır. Öyle ki, Suriye Devlet Başkanı Esad, tek bir kurşun atmadan, sınır illerimizde çok büyük toprak parçaları elde ettiği iddialar arasında yer almaktadır.
Suriye genelinde baktığımızda, Esad, hem toprak sahibi olurken, aynı zaman ülkesindeki muhalifleri de ülkemize ihraç etmiş durumda.
Göçmenler aynı zamanda ekonomik silah olarak da kullanılıyor. Bugün ülkemizde yaşanan işsizliğin temelinde yatan unsurların başında “kölelik düzeyinde ücretle çalışan göçmenler” ilk sırayı alıyor. Bu durum, hem ülke ekonomisini olumsuz etkiliyor hem de sosyal sorunların büyümesine neden oluyor. Ayrıca, kayıtsız ve kaçak olarak açılan işyerleri, büyük oranda haksız rekabete neden olurken, büyük bir vergi kaybına da neden oluyor.
Sınırlarımızdan giren kontrolsüz göçmen grupları içinde beşinci kol faaliyeti yürüten casuslar, tecrübeli teröristler de ülkemiz sınırları içine sızıyorlar. Bunların bir kısmı bugün için uyuyan hücreler durumundayken, bir süre sonra başımıza bela olacakları kaçınılmaz bir gerçek olarak önümüzde duruyor.
Göçler aynı zamanda bir propaganda aracı olarak da oldukça etkin olarak kullanılıyor.
Bu genel girişten sonra yarın ki yazımızda sizlere ülkemize yasal ve yasa dışı yollarla gelenlerin nüfusumuza etkileri üzerinde duracağız.