Gökalp ŞENTÜRK

Tarih: 09.02.2025 17:39

Ulu Hakan II. Abdülhamid Han: Anlamak, Anlatmak ve Anmak

Facebook Twitter Linked-in

Tarih, büyük devlet adamlarını farklı zamanlarda ve farklı coğrafyalarda ortaya çıkarır. Ancak bazı isimler vardır ki, yalnızca dönemlerinin değil, gelecek nesillerin de hafızasında derin izler bırakır. Sultan II. Abdülhamid Han, işte böyle bir şahsiyettir. Osmanlı Devleti’nin son güçlü padişahı, diplomasi ustası, ilim ve irfan hamisi… Onun mirasını anlamak, bugünümüzü anlamak adına büyük bir sorumluluktur.

Bugün, II. Abdülhamid Han’ın vefatının yıl dönümü. Onu anarken, sadece bir Osmanlı padişahı olarak değil, bir devlet aklının, siyasi dehanın ve stratejik hamlelerin temsilcisi olarak hatırlamak gerekiyor. Çünkü o, çöküş sürecindeki bir imparatorluğu ayakta tutmak için mücadele vermiş; entrikalar, ihanetler ve küresel baskılar arasında Osmanlı’yı 33 yıl boyunca yönetmeyi başarmış bir liderdi.

Abdülhamid ve Zor Zamanların Lideri Olmak

II. Abdülhamid tahta çıktığında Osmanlı Devleti, içeriden ve dışarıdan büyük tehditlerle karşı karşıyaydı. Düyun-u Umumiye ile borç batağına saplanmış, azınlık isyanlarıyla parçalanmaya yüz tutmuş, Batı’nın sürekli baskısı altında varlığını sürdürmeye çalışıyordu. O, işte böyle bir tabloda devletin başına geçti ve benzersiz bir denge siyaseti izledi.

Bir yandan eğitim reformlarına imza atarak okullar, teknik enstitüler ve sanayi mektepleri açtı; diğer yandan Osmanlı topraklarını demir ağlarla örerek ticareti ve ulaşımı modernleştirdi. Bugün dahi hayranlıkla anılan Hicaz Demiryolu projesi, onun ileri görüşlülüğünün en somut göstergelerinden biridir.

Ancak, II. Abdülhamid’in en büyük mücadelesi siyasi arenada oldu. Osmanlı’yı parçalamak isteyen güçlere karşı izlediği diplomasi, onun zekâsının en büyük deliliydi. İngiltere, Rusya, Fransa ve Almanya gibi devletlerin Osmanlı üzerindeki planlarına karşı ustalıkla hamleler yaptı. Bir gün bir devletle anlaşma yaparken, ertesi gün onun karşısındaki devletle denge kurarak Osmanlı’nın toprak kayıplarını en aza indirdi.

Filistin ve Kudüs Meselesindeki Duruşu

II. Abdülhamid’in en çok hatırlanan ve en çok takdir edilen yönlerinden biri, Filistin ve Kudüs konusundaki tavizsiz tutumuydu. 19. yüzyılın sonunda, Siyonist lider Theodor Herzl, Yahudilere Filistin’de toprak satın alma izni verilmesi için Osmanlı’ya büyük meblağlar teklif etti. Ancak II. Abdülhamid, bu teklifi kesin bir dille reddetti.

Tarihe geçen şu sözü, onun ne kadar ileri görüşlü bir lider olduğunu gösterir:

"Ben bir karış dahi olsa vatan toprağını satmam. Zira bu vatan bana değil, milletime aittir. Milletim bu toprakları kanlarıyla kazanmıştır, ancak kanlarıyla geri verir."

Bugün Filistin meselesi hâlâ dünya gündeminin en hassas konularından biri olmaya devam ederken, II. Abdülhamid’in yıllar öncesinden bu tehlikeyi sezmesi ve buna karşı koyması, onun nasıl bir devlet aklına sahip olduğunu gösteriyor.

İhanet ve Tahttan İndirilişi

Ne yazık ki, onun dehasını anlayamayan veya anlamak istemeyenler, onu Osmanlı tarihinin en büyük haksızlıklarından birine maruz bıraktılar. 1909 yılında, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin baskıları ve dış güçlerin müdahalesiyle tahttan indirildi. O dönemde ona karşı yapılan kara propagandalar, yıllarca onun "kızıl sultan" olarak anılmasına sebep oldu. Ancak tarih, en büyük hakemi olarak onu yıllar sonra "Ulu Hakan" unvanı ile iade-i itibarına kavuşturdu.

Tahttan indirildikten sonra sürgün hayatı yaşayan Abdülhamid Han, hayatının son yıllarında bile devletin geleceğini düşünmeye devam etti. Onun sürgünde söylediği şu söz, yaşadığı hayal kırıklığının en acı örneklerinden biridir:

"Beni hal'edenler, benden sonra devleti idare edemediler. İttihatçılar devleti on yılda batırdılar. Halbuki ben otuz üç sene idare ettim, yine de devleti ayakta tutmayı başardım."

Ve 10 Şubat 1918'de, Osmanlı Devleti’nin son büyük hükümdarı hayata gözlerini yumdu.

Bugün Abdülhamid Han’dan Ne Öğrenebiliriz?

Bugün, Sultan II. Abdülhamid’i anlamak, sadece bir tarihi şahsiyeti öğrenmekten ibaret değildir. Onun stratejilerini, devlet yönetme anlayışını ve siyasi dehasını kavramak, modern dünyada da ders çıkarılması gereken bir mirastır.

Diplomasi Ustalığı: Küresel güç dengelerini iyi analiz etmek ve devletin bekası için doğru hamleleri yapmak.

Eğitim ve Kalkınma: Gelecek nesilleri yetiştirmek için eğitim sistemine yatırım yapmak.

Milli Bilinç: Vatanın bir karış toprağını bile kutsal bilmek ve her koşulda savunmak.

Sabır ve Dirayet: En zor zamanlarda bile devlet adamı ciddiyetini ve vakur duruşu korumak.

Bugün, II. Abdülhamid Han’ı rahmet ve minnetle anarken, onun mirasını anlamak ve anlatmak hepimizin görevi olmalıdır. Tarih, onun büyüklüğünü çoktan kabul etti. Şimdi, bize düşen onu layıkıyla anmak ve gelecek nesillere aktarmaktır.

Ruhun şad, mekânın cennet olsun Ulu Hakan…


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —