Selamlar Kıymetli sinemaseverler bu hafta sizlere izlerken çok etkilendiğim eminim hissiyat sahibi tüm izleyenlerinde benim gibi etkilendiği izlememiş olan aynı nitelikli kişilerinde izleyince etkileneceği çok anlamlı ve başarılı bir filmden söz edeceğim bu film; 2006 yapımı Gabriele Muccino'nun yönetmenliğini üstlendiği bir Amerikan dram filmi Olan “The Pursuit of Happyness/Umudunu Kaybetme”
Filmde oyunculuğuyla izleyicilerini hayran bırakan lakin Oskar töreninde sunucuya attığı yakışıksız tokatla sevenlerini büyük bir hayal kırıklığına uğratan Will Smith bu filmde oyunculuğu ile devleşiyor
Gerçek bir hikayeden esinlenen bu filmde kendisine oğlu rolünde öz oğlu Jaden Smith eşlik ediyor.
Bu film bana hayatıma dair çok önemli mesajlar verdi. Hayatım boyunca yaklaşan 47 yaşıma kadar bir çok Güzel ve Mutlu günlerimin yanında yaşadığım hayal kırıklıkları, keşkeler ve umudumun tükendiği kötü zamanlarda oldu. Ben işte böylesi kötü ve umutsuz zamanlarda yaradan yücelerin yücesi ALLAH'a sığındım ve “ONUN” biz aciz kullarına ne kadar yakın ve merhametli olduğunu düşünüp dua ettim kalpten ettiğim dualarımın neticelerini RABBİMİZ hep lütfetti ve umutlarımı yeniledi.
2006 yılından bu yana, defalarca zevkle izlediğim bu güzel film aklıma gelince umudumu daha da yükseltiyorum.
Çünkü şunu net görüyorum bu gelip geçici dünyada herşeye rağmen halen yaşıyorsak bir Umut vardır başka bir deyimle;
Bir umuttur yaşamak.
Filmin konusuna gelince; The Pursuit of Happyness/Umudunu Kaybetme’de, Chris Gardner iki yakasını bir araya getirmeye çalışan yanlış bir iş tercihi ile Maddi Manevi olarak çökmüş ve bu çöküşten ALLAH vergisi matematik ve mantık zekasını kullanmaya karar vererek çıkış arayan, çöküşünün zorluklarını iliklerine kadar yaşayan bir aile babasıdır. Ailesini ayakta tutmak için cesurca çabalamasına rağmen, beş yaşındaki oğlu Christopher’ın annesi maddi zorlukların yarattığı sürekli baskı altında direncini kaybetmek üzeredir. Artık dayanamayacağını anlayınca, istemeye istemeye evi terk eder... Artık bekar bir baba olan Chris, yılmadan, bildiği tüm satış becerilerini kullanarak daha iyi kazandıran bir işin peşine düşer. Prestijli bir borsa şirketinde stajyerlik bulur ve ücret almasa da programın sonunda iş ve parlak bir gelecek elde edeceğini umarak kabul eder. Parasal güvencesi olmayan Chris ve oğlu, kısa süre sonra oturdukları daireden çıkartılırlar ve düşkünler evi, otobüs durağı, tuvalet; geceyi geçirmek için bulabildikleri her yerde kalırlar. Çektiği sıkıntılara rağmen, Chris, babalık görevini sevgi ve özenle yerine getirmeye devam eder ve oğlunun kendisine karşı duyduğu sevgi ve güveni, karşısına çıkan engelleri aşmak için kullanır. Bu engeller burada yazmaya kolay, dilde söylemeye kolay ama yaşamın içinde öylesine zor ve dramatiktir ki, filmde o anları izlerken hissiyat fakiri değilseniz gözlerinizden yaşların süzülmesi an meselesidir.
Hayatın içinde bir çoğumuzun o veya bu şekilde yaşadığı çaresizlikler, yılgınlıklar, tükenmişlik hatta ötesi yaşamaktan bıktığımız anlar olmuştur, şahsen benimde Chris'in gibi belki daha da ötesi çaresiz hayat yorgunu olduğum zamanlar oldu belki gelecektede olabilir, ben tüm o zor anlardan ALLAH'a sığınarak ona yalvararak, dua ederek, ibadet ederek, onunla konuşarak kurtuldum ve feraha erdim. Bazen geriye dönüp baktığımda, o dertler nasıl geçti, bunları nasıl düzeltmeyi atlatmayı aşardım diye düşününce az çok aklı selim bir insan olarak hemen yaradan, Yücelerin Yücesi ALLAH'ın o akıl almaz derecede o engin merhametinin bir kez daha hakkıyla farkına varıp ona teşekkür ediyorum.
Size buna dair yaşadığım somut en basit en minik bir örneği vereyim; Gençlik yıllarımda İngiltere’ye Londra’ya yaşamaya gitmiştim ve Bugünkü Aklımla hiç haz etmediğim Karambol hareketlerim olabiliyordu. Kalacağım evi iki aylığına tutmuştum ve son güne kadar da kalacak başka bir yer arayışıma gereken ehemmiyeti vermemiştim. Bir de üstüne fazla paramda kalmamıştı orada parayı nasılsa akrabam Edibe’nin Kafe'sinde çalışır kazanırım aileme yük olmam fikriyle gelmiştim Londra’ya ama hayat öyle üstünkörü hayal ettiğimiz gibi olmuyor bazen. Elin İngiliz’i biz Türkler gibi toleransçı ve anlayışlı değil elbette.
Günüm dolduğu ve uzatmadığım için odamı çoktan başka birine kiraya vermişlerdi. Edibe’ye gitsem kız zaten tek odada kalıyor onu zora sokmak istemiyordum. Kısaca karambol hareketimin neticesinde Londra Piccadilly Circus elimde bavulla kara kara düşünüp kala kaldım. Oteller pahalıydı kalsam kalsam üç beş gün ancak dayanabilirim çaresizdim neydim, ne olmuştum, zaten üzerime üzerime gelen gelecek kaygım katlanmıştı.
Ailemin dostların bir yerde isteselerde yanımda olamadığı güçlerinin yetmediği sadece yücelerin yücesi ALLAH ile başbaşa kaldığım anlardan biriydi ve içimdeki RABBİM beni çaresiz bırakmaz rahat ol temkini güveni bir anda o çaresizliği o kaygılarımı bir anda dağıttı.
O kalabalık caddede öylesine yürümeye başladım. İşte yine bir mucize oluyordu; O kalabalığın içinden bir ses Mirza diye bana sesleniyor ve yaklaşıyordu hayatımın idolü hep yanında çalıştığım amcamın Karumda'ki mağazasını işletirken şu an ismini bile hatırlamadığım bir arkadaşımla beni ziyarete gelen ve benimde ailemden gelen görgüyle güzel bir şekilde ağırladığım bir anda kaynaştığımız Candan eğlenceli bir arkadaş olan O dönem opera ile meşgul olan sonra Londra’ya yerleşen Özgür'dü bu sesin sahibi.
Dünyanın başka bir ucunda başka bir ülkede dünyanın en önemli ve büyük şehirlerinden biri olan Londra da üstelik çok işlek bir kavşakta Özgür’ün beni görmesi tanıması yanıma gelmesi bir mucizeydi. Özgür’ün sesini duyup görünce içimden;
Canım ALLAH'ım yine kıyamadın bana dedim ve olacakları tahmin edip içimden bir derin oh çektim
Özgür vay MİRZA bu ne sürpriz sen buradasın, ne güzel, bu ne güzel bir tesadüf, bırakmam seni misafirimsin deyince sarıldık zaten bırakma kardeşim gidecek yerim yok deyince, gel bizde küçük bir oda var çok küçükmüş demezsen gel kal kardeşim deyince, ne küçük odası kardeşim şu an bir giysi odası içinde kalmaya dahi razıyım dedim içimden. Özgür ile bu tesadüf değil bir mucize ve ilahi bir durum diyerek neşeyle sohbet ederek Londra’dan cennet Vatanımıza dönene kadar bir kaç hafta huzurla kaldığım evinde misafiri oldum. Şimdilerde İrtibatımızı kaybettiğimiz ama her daim sevdiğim değerli Kardeşim Özgüre buradan bir kez daha teşekkür ediyorum..
Bahsettiğim gibi bu benim hayatımda yücelerin yücesi YARADANIN O engin merhametine istinaden en küçücük dokunuşlarından biriydi.
Umudumu kaybettiğim ama sonra toparlanıp gayret ettiğim nice durumlarda kader gayrete hayrandır düsturuyla hep feraha erdim.
Yani size dertleri bilmeyen değil dibine kadar yaşamış bir insan olarak naçizane hem bu güzel filmi tekrar tekrar izlemenizi ve hayata her daim umutla bakmanızı tavsiye ediyorum. Bir abimizin de sürekli söylediği gibi
Bir Umuttur Yaşamak diyorum, ve yücelerin yücesi ALLAH'a herşey için ve özellikle daima desteğini hissettim bana yaşamıma ve geleceğime dair umut olan akrabam değerli büyüğüm amcama, aileme yakınlarıma buradan teşekkür ediyorum ve Cenab-ı ALLAH'a bana böylesi bir aile, yakınlar ve amca nasip ettiği için teşekkür ediyorum,
Umudunu Kaybetme filminden seçtiğim bir replikle bu yazımı bitiriyorum. Sizlerden de yorumlara seçtiğiniz replikleri bekliyorum.
Her daim Umutlu Olun Esen Kalın….
İşveren= Chris sen ne dersin? Bir adam görüşmeye gömleksiz gelseydi ve onu işe alsaydım sen ne düşünürdün?
Chris= Herhalde pantolonu çok iyi olmalı diye düşünürdüm..
LM:002