Bir milletin hafızası, onun kimliği ve varlık sebebidir. Kültürü, dili, inancı ve değerleri yok edilmeye çalışılan bir toplum ise geçmişinden koparılarak geleceğine kör edilir. İşte Bulgaristan Türkleri, 20. yüzyılın acımasız politikaları altında böyle bir kaderle karşı karşıya kaldı. Bu yıl, o karanlık günlerin 40. yılı… Bugün, geçmişle yüzleşmek, ders almak ve unutmamak için bir aradayız.
Zorla Değiştirilen Kimlikler
1984-1989 yılları arasında Bulgaristan’da yaşayan Türkler, asimilasyon politikalarının en ağır darbelerini yaşadı. İsimlerini değiştirmek zorunda bırakıldılar; Ahmet, Ivan’a; Fatma, Maria’ya dönüştürüldü. Ancak bu sadece isimlerin değişimi değildi. Bu, bir kimliğin, bir kültürün, bir milletin yok edilme çabasıydı. İbadet etmek, Türkçe konuşmak, geleneklerini sürdürmek suç sayıldı. İnsanların günlük hayatlarına prangalar vurulurken, onların direnişi ise tarihe altın harflerle kazındı.
Köklere Vurulan Darbe
Kültürel asimilasyon, yalnızca bir topluluğu yok etmeye değil, onun tarihini ve değerlerini de silmeye yöneliktir. Bulgaristan’da camiler kapatıldı, Türkçe dersleri yasaklandı, tarihi eserler tahrip edildi. Bu süreçte Türk halkı, yalnızca kültürel bir soykırıma değil, aynı zamanda psikolojik bir savaşa da maruz kaldı. Çocuklar, ailelerinin dillerini öğrenemez oldu. Bir millet, kendi özünden koparılmaya çalışıldı.
Direniş ve Umut
Ancak Bulgaristan Türkleri, bu zorbalığa boyun eğmedi. İsimlerini, dillerini, dinlerini koruma mücadelesi verdiler. Kimi sessizce dua ederek, kimi yüreğinde taşıdığı Türkçe kelimelerle, kimisi de anılarını geleceğe taşıyarak direndi. Bu mücadele, yalnızca bir topluluğun değil, tüm Türk Dünyası’nın onuru ve gururu oldu.
Bugün Bizlere Düşen
Bugün, o günlerin acısını bir kez daha hissediyoruz. Ancak hissetmek yetmez; anlamak, anlatmak ve unutturmamak zorundayız. BULTÜRK Derneği’nin düzenlediği bu anlamlı toplantı, yalnızca geçmişi anmak değil, aynı zamanda geleceğe ışık tutmak için bir çağrıdır. Bulgaristan Türkleri’nin yaşadığı bu acılar, tüm Türk Dünyası’nın ortak davasıdır. Bu nedenle dayanışmamızı güçlendirmek, bu karanlık günlerden çıkarılacak dersleri tüm dünyaya anlatmak zorundayız.
Gelecek İçin Hatırlamak
Hatırlamak, sadece geçmişin izlerini taşımak değil, geleceği inşa etmektir. Bugün burada bir araya gelen herkes, bir kez daha “Biz varız, var olmaya devam edeceğiz” diyor. Bu toplantıya katılanlar, Bulgaristan Türkleri’nin direnişini kendi tarihine kazıyacak ve bu mirası gelecek nesillere aktaracaktır.
Unutulmamalıdır ki bir milletin kimliği onun en büyük hazinesidir. Bu hazineyi korumak, yalnızca o milletin değil, insanlığın ortak sorumluluğudur.
Bugün bu toplantıda bir araya gelen herkesin yüreğinde aynı çığlık var: “Biz buradayız, Türküz, varlığımızı koruyacağız.” 40 yıl önce yaşanan bu karanlık günler, hiçbir zaman unutulmayacak ve unutturulmayacaktır.
Şimdi bizlere düşen, bu tarihi yalnızca anmak değil, her daim diri tutmaktır.