Boşlukta savrulan kuru bir yaprak gibi, bazen yönümüzü kaybederiz. Bazı hayalleri beklentiler yıkar. Bazı hayatların katili beklentileridir. Çaba göstermeden bir taş gibi kenarda bekler dururuz…
Ya da yanlış insanlara inanırız. En güvendiğimiz dostumuzun yara izi sırtımızda kanar. Ya da bütün birikimimizi bir işe yatırır iflas eder ve tecrübeyi parayla satın alırız.
İnsanız hata yaparız. Düşeriz.
Dünyaya küsüp, kendimizi kapatmalı mıyız?
Hastahanelerin onkoloji servisleri küçücük çocukların yaşamak için çabalarıyla dolu. Komşudan ekmek istemeye utanan anne ve babalar kas hastası (SMA) çocuğu için milyon dolarlık umut arıyor.
Yaşamın her anı bize mucize sunar. Zihnimizdeki karanlıklardan kurtulmak için şimdinin gücüne inanıp, toparlanıp, yenilenip, dönüşüp; ayağa kalkma zamanı.
www.dilgönüllüleri.com ‘un kurucusu Önsöz ve Diksiyon Hakkında Her Şey kitaplarının yazarı, Eğitmen ve Konuşmacı Tolga Bare; sosyal medya İnstagram hesabından “Vatana İhanet” başlığıyla bir anı paylaştı.
Maddi manevi sıkıntı yaşayan, karanlıkta kalıp, boşlukta kaybolmak üzere olan. Mutsuz. Hedef belirleyemeyen. Yarınından endişeli, kaygılı. Korkan ve umutsuz hisseden herkesin bilincinde ve yaşamında mucizevi bir değişim yaratacak olan; Tolga Bare’nin bu öğretisini sizinle paylaşmak istiyorum.
Tolga BARE: “ Yakında bir zaman. Yakın geçmiş diyelim. Üç kişi buluşmuş oturuyoruz. Biri başladı ‘Umutsuzum’ dedi. ‘ Neden?’ dedim. Sırayla başladı. Saydıkça sayıyor, devam ettikçe sesi giderek yükseliyordu. Sona doğru ilk ana döndü ve sustu.
Sözünün bitmesini bekledim. ‘Bitti mi?’. ‘Evet’ dedi.
‘Bu kadar umutsuzsun öyle mi?’
Diye sordum. Teyit etti.
Lafı eğip bükmeden söyleme adetimi bilirdi. Söyledim.
Atana ihanet ediyorsun. Ayıptır!
İrkildi. Anlayamamıştı. Anlamadığını anladığımı göstererek devam ettim.
Senin atan karşısında misliyle düşman varken; İstanbul elden gitmiş, İzmir inim inim inlerken, Anadolu’da gavur postalı Fatma Ana’yı eziyorken…
Polatlı’dan top, saraydan lord sesi gelirken…
Senin atan 15’lik evladını, elindeki son kara sabanını, dişinden tırnağından artırdığını verirken…
Üstünde çaput ayağında çamurdan botluk, sırtında cephane önünde yığın yığın düşman tomruğu varken…
Yağmur gibi şehit kanı; öksüz kalan bebelerin kınalı yapıncakları, hainlerle kuşatılmış vatan toprağı varken…
Umudunu kaybetmedi!
Umutsuzsun…
Öyle mi?
Karnın tok, gücün yerinde
Değme keyfine vatan elinde
Sanırsın ki savaştasın sırtın siperde
Umudunu kaybettin öyle mi?
Bir tas çorba ile süngü takana
Seni vatana huzurla katana
Günlerce vuruşan çarpışana
Umutsuzum diyeceksin öyle mi?
Samsun, Arıburnu, Conkbayırı’nda
Erzurum, Manisa, Kütahya’da
Yurt sinesine yüzü koyun yatana
Dönüpte bakmadın öyle mi?
Utandı.
Düşüncelere daldı. Masada başka söz konuşulmadı. Benden umutsuzum diyenlere gelsin. Hadi iyi bayramlar. Tolga Bare”
Tolga Bare’nin bu yazısını gözlerim dolu dolu okudum. Biraz utandım da.
Karanlık çökmek üzeredir ve biri gelip şak diye ışığın düğmesine basar.
Erzurumlular bu durumda teşekkür etmez. “Işığa çıkasan” (ışığa çıkasın) derler. Yani kalbini yoran, kalbini ağrıtan, kanatan ve seni karanlığa sürükleyen ne varsa Allah aydınlığa çıkarsın anlamında söylenen, duadır bu söz.
Umutsuz olmak yok. Yasak! Hayat, her an bir şeyler alır ve aldıklarının yerine çok değerli bir şey sunar. Kayıplar, acılar bizim kendimizi keşfetmemizi sağlar. Zihnimizi; kozalardan, şartlanmalardan sıyırmak hiç de kolay olmaz. Yaralar sarılır kapanır da vicdan azabı ne olacak? O hep kanar…
Istırap, endişe ve korkuların karanlığından sıyrılıp ışığı açalım. Siz hep ışığa çıkasınız.
Ha… bir de unutmadan müziğin sesini birazcık daha açalım. Bu orkestra çok büyük.
19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramımız Kutlu Olsun.
Sibel Bingöl