Bir vefasız dosttan aldım yarayı, Başlamadan sözü seksen eyledi. Elden önce o sürünce karayı, Bir lafıyla yerle yeksan eyledi!
İlaç olsa içme düşman tasından, Sakın taş attırma dost arkasından
Kim ikiyüzlüyse tut yakasından, Bir yüzüne birde canına tükür
(Abdurrahim Karakoç)
Vefa demişken; Peygamberimizin bir müşrike gösterdiği vefa duygusu ile başlayalım.
Bilindiği gibi Peygamberimiz Taif’e gitmiş dini tebliğ etmeye çalışmış ama Taifliler kendisini taşlamışlardı. Dönüşünde Mekkeli müşrikler onu Mekke’ye almak istemezler Peygamberimiz bazı ileri gelen Mekkelinin himayesini istemiş fakat hepsi reddetmişti. Bu teklifi Mut’im bin Adiyy kabul etti ve oğullarını silâhlandırıp Peygamberimizi himaye ederek şehre girmesine yardımcı oldu. Aradan yıllar geçti. Mut’im bin Adiyy Bedir savaşında Kureyşli müşriklerle birlikte Müslümanlara karşı savaştı ve öldürüldü.
Bedir savaşı bitmiş, alınan esirlere ne yapılacağı tartışılırken: Peygamberimiz “Şayet Mut’im hayatta olup da benden esirlerin bağışlanmasını isteseydi, fidye almadan hepsini serbest bırakırdım.” buyurarak ona olan vefasını ifade etmişti.
(Buhârî, Humus, 16; İbn-i Hişâm, I, 404-406)
Siyasette bazen saatlerce konuşup anlattığın konuyu, bir fıkra ile bir hikâye ile anlatırsan çok daha akılda kalıcı ve tesirli olur. Süleyman Demirel hemen her zaman, Erbakan hoca da kısmen bu yöntemi çok başarılı bir şekilde kullanırdı. Biz vefadan, sadakatten bahsederken, “sadakat” liyakatsizlik olarak algılanmasın. Unutulmasın ki sadakatinden dolayı Peygamberimiz Hz. Ebu Bekir’e “sıddık” demiştir.
Siyasette bir yerlere geldikten, hasbelkader adı siyaset sayesinde duyulduktan sonra, kerameti kendinden menkul şımarıklıklara, vefasızlıklara, kibirli ve nankör davranışlara dikkat çekmek istiyoruz o kadar. Doğrusu “besledik büyüttük danayı, şimdi tanımaz oldu anayı” atasözü; dikkate alınsa, gereği yapılsa; bu satırları yazmaz, hoşumuza gitmeyen sonuçlarla karşılaşmazdık
Meşhur bir nankörlük hikâyesi vardır.
Avcılardan kaçan kurt köylüye rastlar. Kaçacak halim kalmadı, ağlayarak beni koru diye yalvarır. Köylüde acır ve sırtındaki torbayı indirip açar, kurt torbaya girer. Biraz sonra avcılarla karşılaşır. Bu civarda bir kurt görüp görmediğini sorarlar, köylü “görmedim” der ve avcılar uzaklaşınca; sırtındaki torbayı indirir, ağzını açıp, kurdu salar.
Kurt önce teşekkür eder sonrada;
Uzun zamandır avcılardan kaçtım bitkin düştüm, açım, kuvvetimi toplamam için bir şeyler yemem lazım ve burada senden başka yiyecek bir şey yok der.
Köylü şaşkınlık içinde: “Bu ne nankörlük böyle, ben senin hayatini kurtardım.” Kurt “Yapılan iyilikten, verilen hizmetlerden daha çabuk unutulan bir şey yoktur” “Ben de kendi çıkarım için senin iyiliğini unutmak ve seni yemek zorundayım” Bir sure tartıştıktan sonra, ormanda karşılarına ilk çıkana sormaya ve ona göre hareket etmeye karar verirler. Karşılarına bir tilki çıkar, olayı anlatırlar. Tilki hep nefret ettiği kurda oyun oynamak için
Fırsat yakalamıştır. “her şeyi anladım da bu küçücük torbaya sen nasıl sığdın?”der. Kurt bir şeyler söylese de Tilki ikna olmaz “Vallahi gözümle görmeden inanmam” diyerek kurdu torbaya sokmak için tahrik eder. Kurt kendinden emin “aha da böyle sığdım” dercesine torbaya girer. Tilki köylüye işaret eder ve köylü torbanın ağzını sıkıca bağlar. Köylü eline bir taş alır ve “Beni yemeye kalktın ha nankör yaratık” diyerek torbanın içindeki kurdu bir süre taşla vurup pataklar. Sonra tilkiye döner “Sana minnettarım beni bu nankör Kurttan kurtardın” der. Der ama gözü tilkinin parlak kürküne takılır, bu kürkü satarsa alacağı parayı düşünür ve elindeki taşı kafasına vurup tilkiyi öldürür. Sonra da torbanın içindeki kurdu ayağıyla dürterek:
“Haklı çıktın nankör Kurt, yapılan iyilikten daha çabuk unutulan bir şey yokmuş”
Her siyasi partide mutlaka örnekleri vardır. Bir kere de ben olayım, sen toysun bekle her zaman ben olayım diyenlerin kahir ekseriyeti, aday gösterilmesinler; kayış kopar. Dün yerdikleri rakip partileri, sevdiklerini fark ederler, işmar ederler, siyaseten fingirdeşirler, cilve yaparlar, hulasa yoldan çıkarlar.
Maalesef bazı insanlar oynak kıblelidir. Rüzgârgülüne benzerler ama 360 derece dönemezler dönseler başladığı noktaya gelirler. Bunlar ancak 180 derece (tam ters istikamete) dönerler ki hal ve hareketlerini izaha “rüsva/rezil” kelimesi yetmez.
Şahit olduğum bir olaydır. Ak Parti Genel merkez Marmara koordinatörüydüm. 2009 yılı mahalli seçimlerinde Tekirdağ Muratlı ilçesinde yanlış hatırlamıyorsam 8 aday adayımız vardı. İlçe başkanımız adaylarla toplantı yapar ve sorar “içinizden biri aday olacak, diğer yedi kişi ne düşünüyorsunuz” Adaylar yazılı taahhüt verelim “hepimiz aday arkadaşımızın yanında olacağız” diyerek imza atarlar. Yetmedi bütün adaylar video çekimi ile görüntülü olarak da taahhütte bulunurlar. Aday açıklanınca; o yazılı ve görüntülü taahhütte bulunan aday adayları diğer siyasi partilere dağılmışlardı.
Kızım sana söylüyorum gelinim sen işit misali, eski tarihlerden örnekler veriyorum, sanılmasın ki yeni talihsizliklerden haberimiz yok. Parti kimliği olup partisinin adayına oy vermeyenler, 31 Mart’a göre değil de 1 Nisan’a göre pozisyon alanlara olsa olsa Kalp Para (sahte para, düzmece para) misali “kalp partili, kalp siyasetçi” denir.
Kalp Partili nankörler düne değil, bugüne bakarlar, nerede menfaat varsa oraya doğru akarlar. Niçin diye sorsan; bir sürü eksiklik sayarlar. Argo bir ifadeyle ama “ulan” demeden soralım; “sizi köftehorlar, aday adayı olurken yok muydu bu kusurlar”
Bu tipler siyasetin bülbülleri misali her dem bir başka gül ararlar. Sorsan idealisttirler dava adamıdırlar. Yakın bir zamanda sosyal medyada görmüştüm: Çakala seni kümese bekçi yapacağız ne kadar maaş istersin demişler. O da “Ne parası? Para pul istemem ben dava adamıyım” demiş.
Şair Cemal Süreyya’nın dizelerinde belirttiği gibi
İnsan çeşit çeşit, iyisine kıymet yetmez,
Kötüsünü gömsen toprak kabul etmez.
Merhum Muhsin Yazıcıoğlu ne güzel söylemiş “Bir saniyesine bile hâkim olamadığınız bir hayat için, bir dünya için bu kadar fırıldak olmanın anlamı yoktur”
Şair Abdurrahim Karakoç’la başlamıştık yine onun dizeleriyle bitirelim
Ömür dediğiniz nedir? Üç gün hilal, üç gün bedir,
Haftaya boş kalır sedir, Say bir karış, say bir adım,
Geçti gitti, anlamadım.