Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşu bir asrı geçti. Arzumuz, dileğimiz ve ülkümüz Türk’ün, Türkiye Cumhuriyetinin dünya durdukça, İsrafil dünyanın sonunu getirecek sur borusunu öttürene kadar güçlü, hür ve etkin bir şekilde yaşamasıdır.
Tarihteki derin köklerine bağlı, yeryüzünün her metrekaresine kök salarak yaşaması vazgeçilmez dileğimizdir.
Bilindiği gibi son derece güç şartlar altında kuruldu Türkiye Cumhuriyeti. Yüz yılı geride bırakmamıza rağmen hala sıkıntılı durumlar yaşamaktayız. Bunun önemli nedenlerinden birisi istikrarlı, kararlı ve yıllarca sonrasını düşünülerek hazırlanmış devlet politikasının olmamasındandır.
Türkiye’yi yönetenler ortak paydamız ülkenin kalkınması gelişmesi, gibi cümleler kursalar da istikrarlı uzun vadeyi hedef alan plan ve projeler yapmayıp günlük veya kısa vadeli kendi düşüncelerini ana kaynak alan yollar takip etmişlerdir.
Hâlbuki Devletin ve milletin varlığı, birliği, güçlenmesi için kısa ve uzun vadeli plan ve projeler, öne konulan hedefler olmalıdır. Ama maalesef 1938 yılına yani Atatürk dönemi haricinde yarınlar gözetilerek yapılanlar yeterli, kalıcı ve devamlılık arz edecek yol takibi görünmemektedir.
Atatürk’ten sonraki dönemlerde devlet politikası değil hükümet politikası ön plana alınmış ve uygulanmıştır.
Milli Eğitimde, Milli Savunmada, tarımda, teknikte ve endüstriyel alanda başta olan hükümeti oluşturan parti veya partilerin ileriye matuf olmayan düşüncesi ve planları uygulanmış, değişen hükümetlerde de bu planlar kesintiye veya terk edilme gerçeği ile karşılaşmıştır.
Demokratik yoldan ruhsat alan her partinin devlet için uyguladığı plan, proje yok denecek kadar azdır.
Devletin hayatını sağlıklı devam ettirmesi için devlet politikası olmalıdır. İktidar değişiminde bile gelen hükümet o çizgiden ayrılmadan düzeltmeler yapıp devam etmelidir.
Örneğin Kıbrıs davası bizim milli davamızdır. Sınırlarımız dışında kalsa da Musul-Kerkük, Balkanlar, Suriye’de ki Türkmen varlığı ve Tüm Türk dünyası hakkında devletimizin uzun vadeli kalıcı ve günün koşullarına göre düzeltmeler yapabileceği önemli davalarımızdır.
Bu milli politikanın yanında günün koşullarına uygun ilim, bilim, teknik, elektronik vs. gibi bilgi ve yollarımız da gelişmelerin takibi ile uygulanması mutlak olan yolumuz olmalıdır.
Bir başka sahadan örnek verelim. Üç tarafımız denilerle çevrili bir toprağımız var. Artık buna farklı yeni tanımlar ortaya konmuştur. Emekli Amiral Cihat Yaycı Mavi Vatan adlı eserinde; “Türkiye öğretilenin aksine, üç tarafı denizlerle çevrili bir yarımada ülkesi değil; Yedi tarafı denizlerle çevrili iki yarımada ülkesidir. Birisi Trakya yarımadası, diğeri ise Anadolu yarımadasıdır. Trakya yarımadasının üç tarafı ( Karadeniz, Marmara ve Adalar Denizi), Anadolu Yarımadasının ise dört tarafı (Karadeniz, Marmara, Adalar Denizi ve Akdeniz) denizlerle çevrilidir.
Yani bizler yedi tarafı denizlerle çevrili tam bir deniz ülkesinde oturmaktayız. Bilindiği gibi denizler bitmez tükenmez bir zenginlik kaynağıdır” der.
Tarihin her döneminde izleri olan millet olarak ve aynı zamanda çok önemli coğrafik bölge, yer altı ve yer üstü güzelliklere ve özelliklere sahip ülke olarak daha bilinçli hareket etmek, tercihlerimizi, seçimlerimiz daha dikkatli yapmak zorundayız.