Suriye’de 61 yıllık Baas rejimi, Esad’ın ülkeyi terk edişiyle 12 günde sona erdi…
Aslında Esad yönetimi, 10 yıldan uzun bir süre önce meşruiyetini yitirmiş ve fiilen gitmişti. Fakat küresel dengeler sayesinde ülkesini Başarısız Devlet (Failed State), yani halkını ve topraklarını yönetemeyen bir devlet haline getirme pahasına görevde kaldı. Elbette ki geleceği bugünden görmek imkânsız; ama bugün Suriye’de en azından kurumları ve yönetimiyle işlevsel bir devlet oluşma ihtimali, 15 yıla yaklaşan ve etkileri tüm coğrafyada hissedilen bu kâbusun sona ermesi için umut yaratıyor.
Başta seçilmiş ABD Başkanı Donald Trump olmak üzere neredeyse tüm dünya, bu süreçte Türkiye’nin ve Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın etkisini dile getirdi…
Haksız sayılmazlar..
Zira Türkiye, izlediği stratejiyle Ekonomik, Sosyal ve Siyasi olarak önemli mevziler kazanmış durumda…
Her şeyden önce Türkiye, dibindeki bir Failed State statüsünü bitirme yolunda önemli bir adım attı. Suriye, mevcut hâliyle örgütlerin, kriminal yapılanmaların, insan ve göçmen kaçakçılığının yuvası haline gelen bir bölgeydi. Şimdi burada bir devlet otoritesi umudu oluştu. Suriye’nin kendi içindeki otorite boşluğunun giderilmesi bir yana, Türkiye için de yasal ve meşru bir muhatap zemini oluşacak.
Zaten Türkiye’nin ilk iş olarak Şam’da iç savaş başladığında kapatılan misyonlarını yeniden aktif hâle getirmesi buna dayanıyor. Yine Suriye’nin istikrara kavuşması, Türkiye’yi sosyal olarak çok zorlayan mülteci krizinin çözümü adına da mühim. Gönüllü ve onurlu dönüşlerle alakalı İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya başta olmak üzere açıklanan planlar, devlet aklının uzun zamandır hazırlıklı olduğunu ve stratejisini oluşturduğunu gösteriyor. İşin ekonomik boyutu da mevcut. Suriye’nin yeniden yapılandırılması sürecinde Türk inşaat sektörünün tecrübeleri ve iş bitiriciliğine muhakkak ki ihtiyaç duyulacaktır. Bu da Türk Ekonomisine ciddi bir gelir kalemi yaratacaktır.
Elbette, hepsinden öte iki konuya değinmek gerekiyor..
Türkiye Cumhuriyeti’nin Siyasal Gücü ve Millî Güvenliği.
Son yaşananlarla beraber Türkiye, terör örgütlerine, Cumhur İttifakı’nın özellikle işaret ettiği olası İsrail agresyonuna ve Suriye’nin doğusundan üstümüze gelecek düzensiz göç akınlarına karşı iki kademeli tampon bölge yaratarak ulusal güvenliğini daha sağlam hâle getirmiştir. İlk yer Suriye Hükümeti bölgesi, diğer aşama ise Zeytin Dalı Harekâtı’yla başlayan süreçte kahraman Mehmetçik’in güvenliği sağladığı bölgedir. Suriye’nin gidişatına göre Türkiye buraları iade edecektir. Fakat şimdilik iki kademeli bir güvenlik hattı oluşmuş durumda.
Siyasi gücümüze dair yönünü Trump’ın açıklamalarından ya da Avrupa Konseyi üyelerinin ziyaret trafiğinden görmek mümkün. Avrupa bugün adeta Roma’yı yıkan Kavimler Göçü tadında bir göç krizi yaşıyor ve bunun temel kaynaklarından biri de Suriye. Türkiye, yeni düzende hem Suriye üzerindeki yoğun etkisi hem de Avrupa’nın Doğu’ya, Doğu’nun Avrupa’ya açılan kapısı olmasını sağlayan jeopolitik durumu sayesinde adeta Avrupa’nın kilidi durumunda. Trump’ın da başa gelmesiyle beraber ABD’nin kendi içine dönük politikalarının artmasıyla, Avrupa’nın Türkiye denkleme katılmadan kanayan yaralarını çözmeye yeltenmesi, AB’yi krizler birliğine döndüren ve aşırı sağı giderek tırmandıran havanın ağırlaşarak devamı dışında bir işlev görmez.
AB de bunun farkında olacak ki Türkiye’ye dair tavırları ve söylemleri değişmiş durumda. Keza askerlerini çekecek olan ABD ve Suriye’de yeni statüsü belirsiz olan Rusya da Türkiye olmadan hamle yapmayacaktır. Ve bu siyasi tablonun Türkiye’ye hem zorlayıcı durumları olacağı hem de çok büyük fırsatlar sunacağı açıktır.
Rahmetli Demirel’in dediği gibi “Siyasette 24 saat uzun bir süredir.” Dolayısıyla kesin konuşmaktan kaçınmak gerekir. Ama Türkiye’nin özellikle Zeytin Dalı Harekâtı ile başlayan Askerî Güç kullanımı (Kardeş Azerbaycan’a verilen Karabağ desteği de bir kırılmadır) ve Rusya-Ukrayna Savaşı’nın başından itibaren ustaca uygulamaya başladığı denge politikasıyla, kaos hâline dönen doğu sınırlarında güvenlik ve etki adına olabilecek en üst seviyeye ulaştığı görülüyor.
Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 20 yılı aşan Devlet Yönetim tecrübesi ve bölgeye hâkimiyetinin, Türk İstihbarat ve hariciye bürokrasilerinin üstün kapasitesiyle birleşmesi bu tablonun başlıca sebeplerindendir. Yine Cumhur İttifakı ortağı MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin “Devletin Bekası” idealini oy hesaplarının önüne koyarak verdiği amasız ve şartsız destek çok ama çok önemlidir. Yoksa Esad’ın Suriye’den kaçmasına saatler varken “Esad ile görüşelim” diyen bir siyasi iradenin böyle incelikli politikaları idaresi mümkün değildi.
Bölge artık kana ve acıya doydu…
Rabbimizden Niyaz Ederiz ki kansız, terörsüz, müreffeh, mülteci krizleriyle değil tarihiyle anılan bir Suriye ve Ortadoğu artık hayal olmanın ötesine geçsin.
Türkiye ve Aziz Türk Milleti de bu tabloda artık hem ekonomik, sosyal ve siyasi olarak çok daha rahat yaşayacaktır. Sevgi ve saygılarımla.
