Bilginin ve hakikatin temel kaynağı Kur’ân’da ilk beşer Hz. Âdem’in asla puta tapmayan tevhîd üzere olduğu bildirilmektedir. O halde Âdemoğulları arasında puta tapınma eylemi nereden geldi?!
Hz. Âdem’den sonra peygamber olan oğlu Hz. Şit’dir. Hz. Şit’in oğulları, Âdem Aleyhisselam’ın medfûn olduğu yeri ziyaret eder ve kendisi için, Allah’tan rahmet dilerlerdi. Uzun bir müddet sonra Âdemoğullarından bir adam; “Şit oğulları, Âdem’in medfûn olduğu yerin çevresinde dönüp dolaşarak ona tazimde bulunuyorlar. Sizin ise, böyle bir şeyiniz yok!" dedi. Ve onlar için bir put yaptı. Rivayetlere göre Kur’ân’da Vedd, Süva', Yağus, Yauk ve Nesr diye adları anılan putlar aslında Hz. Âdem’in neslinden olup salih, iyi ahlaklı ve tevhîd üzere olan kimselerdi. Halk bu kimseleri imâm bilir, onlara tabi olurlardı. Bu Salih zâtların vefatından epey bir müddet sonra kavmin ileri gelenleri; "Keşke, onların sûretlerini, bize bir yapan olsaydı! Biz kendilerini hatırladıkça, bu bizi ibadete teşvik ederdi" dediler. Bir adam: "Ben, can vermeye güç yetiremem ama size, onların suretlerine göre beş tane put yaparım" dedi. Ardından onlar için, Vedd, Süva', Yağus, Yauk ve Nesr’in sûretlerine göre beş tane put yonttu. Sonra koşarak bu putların etrafından dolaşan, onları bu şekilde tazim ettiğine inanan bir nesil geldi. Birkaç asır geçince, bir sonraki nesil bu putlara, ilk nesilden daha çok tazimde bulundu. Sonrakiler ise "Bizden öncekilerin şu putlara tazimleri, ancak, bunların Allah katında, şefaat edeceklerine inandıkları içindi!" diyerek onlara tapmaya başladı ve böylece küfür bataklığına saplandılar.
Tarih boyunca Allah Teâlâ tevhîd inancını yeryüzüne hâkim kılmak, şeytanın Allahtan gayrısını ilahlaştırdıkça insanoğluna dünya imtihanını kaybettirdiği oyunu bozmak için yeryüzüne pek çok peygamber ve salih zâtlar gönderdi.
Putların hepsini kırıp baltayı en büyük putun boynuna asarak “belki bu yapmıştır isterseniz ona sorun” diyerek hakiki bilginin kalp ve akıl dengesiyle hâsıl olacağını idraklerimize sunan ve cehalet putunu yıkan Halîlullah (Allah’ın dostu) makamının peygamberi İbrâhîm (a.s)…
Çirkin şehevî arzularını Râb bilecek kadar haddi aşmış bir kavmin Islahı için hayâsızlık putunu ortadan kaldıran Hz Lût (a.s)…
Kibir ve şımarıklıktan tanrı olduğunu zannedecek kadar kör olan firavun putunu, tevhîd asasıyla kırıp yerle bir eden Musa (a.s)….
Yeryüzünün merkezi Kâbe’den adeta kalbimizde var olan dünya sevgisi putunu kıyamete kadar söküp atan Lat, Menat, Uzza ve daha sayamayacağımız kadar putu zelil ve aşağılanmış bir şekilde yok eden Makam-ı Mahmûd sahibi Peygamberimiz Muhammed Mustafa (a.s)…
Tüm bu peygamberler ve daha nice tevhîd erleri, putların pek çoğunu ortadan kaldırmak için mücadele verdi.
Ama hâlâ kalbimizde bir hastalık gibi taşıdığımız, bize ihlası, takvayı ve yalnızca Allah için ibadet etmeyi unutturan “el âlem ne der!” putunu,
Hiç ölmeyecek ve Allah’ın huzurunda hesap vermeyecekmiş gibi faizle, haram yollarla yığıp hayatımızın en temel amacı kıldığımız para putunu,
Manevî lezzetleri bir kenara itip yalnızca kendisine köle olduğumuz, şeytana pabuç bırakmayacak kadar ahlaksızlıkta yarıştığımız şehvet, arzu ve hayâsızlık putunu,
Özü doğruluk olan inancımıza, kapanmaz yaralar açan, toplumun altına dinamit gibi döşediğimiz yalan, hile ve aldatma putunu,
Bizlere ümmet olmayı ve bir bütün gibi yaşamayı unutturan, kardeşliğimizi kor ateşlerde kavuran haset, kıskançlık, fitne ve kibir putunu, Kıramadık…
Bu putları kırıp sinemizden atmadığımız müddetçe yeryüzünde adaleti, barışı ve sevgiyi, gönüllerimizde İmân’ın tadını, vicdanımızda ve neslimizde güzel ahlâk’ın mayasını, evimizde ve toplumda huzur ve güveni bulamayacağız…
Selâm ve muhâbbetlerimle…
Mustafa Taha Çıtlık