Bazı kavramlar vardır, içi öylesine doldurulmuştur ki, hakikatin yerini bir tür gösteriş alır. “Hayırseverlik” de bunlardan biridir. Bugün toplumun alkışladığı birçok hareket, vicdandan değil, vitrin ihtiyacından doğuyor. İnsan, bazen kendi günahlarını unutturmak için bağış yapar, bazen de adaleti tesis edemediği için merhamet kisvesine sığınır. Oysa adalet, merhametten daha yüce, daha sarsıcı bir kelimedir. Çünkü adalet, vicdanın matematiğidir. Duyguların değil, hakikatin terazisidir.
Benim aklımda daima o terazinin dengesi vardır.
Bir insana ekmek vermek hayırdır ama o ekmeği kazanabileceği bir düzen kurmak adalettir. Yoksula para dağıtmak kolaydır ama yoksulluğu doğuran yapıyı değiştirmek, işte o adalet ister. Çünkü adalet, bir kişinin iyi niyetinden değil, toplumun dirayetinden doğar. Hayır, bir gönül hareketidir; adalet ise bir medeniyet inşasıdır. Gönlün verdiğini el alır, adaletin verdiğini tarih yazar.
Bizim kadim kültürümüzde, adalet mülkün temelidir derken, sadece devletin değil insanın da mülkünden, yani varlığından söz edilir. Zira adil olmayan insanın yüreği harap olur. İnsanın içindeki adalet terazisi bozuldu mu, toplumun terazisi de şaşar. Bu yüzden adalet, sadece mahkeme duvarları arasında aranmamalı, sokakta, sofrada, dostlukta, işte ve hatta duada bile gözetilmelidir.
Bugün insanlık bir merhamet krizinden değil, bir adalet açlığından geçiyor. Dünya zenginlerin yardımlarıyla değil, zalimlerin cezalandırılmasıyla düzelecek. Bir çocuğa süt dağıtmak elbette kıymetlidir, ama o çocuğun gözyaşına sebep olan sistemi susturmak, işte o ulvî bir görevdir. Kur’an-ı Kerim’de “adaletle hükmedin” emri, tüm hayırların ötesindedir, çünkü adalet yaratılışın dengesidir.
Benim aklımda hayırseverlik değil, adalet var…
Çünkü adalet, bir kere yerleşti mi kalplere, o toplumda kimse aç kalmaz. Kimse ezilmez. Kimse susturulmaz.
Hayır, bir kişinin merhametini gösterir, adalet bir milletin ahlakını.
Ve biz, bu topraklarda hep adaletle büyüdük; vakıf kurduk, kervansaray yaptık, su getirdik, aş dağıttık ama önce adalet dedik. Çünkü adaletin olmadığı yerde hayır, bir pansuman gibidir, yaranın köküne inmez.
Bugün millet olarak yeniden o köke dönmek zorundayız. Birbirimize para değil, hakkı, tebessüm değil, güveni, yardım değil, eşitliği sunmak zorundayız. Çünkü merhamet geçicidir ama adalet kalıcıdır. Adalet, bir defa yerleşirse, o toplumun ruhunu diriltir. Tıpkı kuruyan bir toprağa ilk yağmur damlasının düşmesi gibi, adalet bir kez indi mi, her şey filizlenir yeniden.
Benim aklımda hayırseverlik değil, adalet var…
Çünkü adalet, İlahi düzenin yeryüzündeki sesidir.
Ve ben o sesi, kalemimle, sözümle, yüreğimle duyurmaya ant içtim.