Yıl 2011 Recep Tayyip Erdoğan (Başbakan) “Bu anayasayı anayasacılar yapmayacak. Toplumun geniş katmanları yapacak. Anayasacılardan son aşamada teknik yönden istifade edeceğiz...”
Yeni anayasa teklifi Ak Parti lideri Erdoğan’dan gelince; muhalefet etmek isteyenlere, çamura yatmak isteyenlere adeta gün doğuyor. Düşünceyi, fikirleri değil kişileri tartışmaya başlayınca Türkiye kaybediyor.
O dönem (2011-2015) Cemil Çiçek TBMM başkanı. Çok ciddi emek verdi. Ak Parti fedakârlık gösterdi ve TBMM’de kurulan komisyona partilerden vekil sayısına göre oranlama yapmadan eşit sayıda üye alındı. Bu iyi niyete rağmen sonuca ulaşamadık.
Cemil Çiçek bunu açıklarken şunu söyledi: komisyonda partilerden gelen üyeler anlaşsa bile, asıl partilerin anlaşması gerekiyor. Aynı parti içerisinde farklı düşünenler var. Kimse taviz vermez ısrarlı olursa anayasa değişikliği için sonuç alınamıyor.
Bu konu anlaşılsın diye TBMM’de şahit olduğum bir olayı nakletmek isterim. Alevi açılımı diye isimlendirilen çalışmaların yapıldığı dönemdi. Çalışmada bazı noktalarda devrim kanunlarına aykırılık itirazları vardı. Mesela Cem Evlerinin açılması Laiklik ve Tekke ve zaviyelerin kapatılması kanuna aykırılığı gibi. (Bu konuda daha sonra AİHM aleviler lehine karar vermiştir) Malum CHP alevi oylarını neredeyse blok halinde alan bir parti olmuştur. Buna rağmen TBMM kulisinde bir CHP milletvekili “Devrim kanunlarını deldirmem. Aykırılık görürsem açılım falan kazımam! demişti” Bu bakışlar sığ bakışlardır ve anaysa değişiminde tekere takoz koymaktır.
Birinci cihan harbinden başlayarak bugüne kadar 4 anayasa yaptık.
1921 Anayasası, Kurtuluş Savaşının geçiş dönemi şartlarında hazırlanmış,
ideallerle şekillenen bir anayasadır. Herkesi her kesimi millet kavramı içinde tarif etmiştir. Kanaat önderlerinin oluşturduğu, kurtuluş savaşını yöneten 1. Meclis tarafından yapılan bir toplum sözleşmesidir. Bu yönüyle toplum sözleşmesi olan tek anayasamızdır. 1921 Anayasası'nın en çarpıcı özelliklerinden biri, belki de ertesi gün cepheye gidecek ve dönmeyecek kişilerin yaptığı bir anayasa olmasıdır.
1924 Anayasası muhalefetin elendiği, süzgeçten geçirilen adeta tek tip vekillerin olduğu ikinci Meclis tarafından yapılmıştır. Kanaat önderleri yoktur, bürokrat eliyle hazırlanmış, toplum katkısı alınmamıştır. 1924 Anayasası: Hakların güvencesi olmasa da demokrasiye gidişe engel koymamıştı. TBMM en üst organdır. Buna rağmen 36 yıl yürürlükte olan bu anayasa ile 27 yıl Türkiye tek parti tarafından yönetilmiştir. Sonuçta toplumu kontrol eden bir anayasa idi.
1961 Anayasası askeri darbe sonrası yapılmış, vesayet sistemini oturtan mükemmel bir mühendislik anayasasıdır. Tekrar tek partili hayata geri dönülemeyeceğini bilen asker-sivil vesayetçi elitler, çok partili sistem içerisinde politik konumlarını anayasal bir zemine oturtmayı ustaca başardıkları bir anayasadır. En özgürlükçü anayasadır sözleri “zokayı yutanların” inanışıdır. 1982 anayasasına bakınca; Kenan Evren’in 1961 anayasası için “bu anayasa bize bol geldi, içinde oynamaya başladık” sözleri üzerine hemen hepimiz bu sazanlık halini yaşadık. Halbuki orada görünenler süslemedir, zokayı gizlemedir. Bu durum tam tamına Mısırlı sûfî ve şair Muhammed b. Saîd’in
(El-Bûsîrî) Kaside-i Bürde’sinde geçtiği gibidir. “Ağuyu altun tasta bal içre sunarlar, bunlar onun suç ortağı” Evet, Kenan Evren’in bol geldi dediği o özgürlük ambalajlı maddeler ağunun suç ortağı idi. Maalesef bizlerde o zokayı yuttuk
1961 Anayasası Türkiye’de hukuk sistemini, devletin işleyişini zehirleyen bir anayasadır.1961 anayasasını yapanları şu noktada adeta yeminliydiler: Demokrat Parti gibi siyasal yapıların “yarının iktidarında yeri olamaz” Bunun sebebi 14 Mayıs 1950’de toplumun geniş kesimleri, iktidar sahiplerinin yerine, kendine daha yakın gördüğü siyasetçileri, Demokrat Partiyi iktidara taşımıştı. Dolayısıyla 1961 Anayasası için masaya oturanlar, halkın 1950 seçimlerinde kendilerine karşı “büyük bir yanlış yaptığını” düşünmekteydi ve bu yanlışa da çok içerlemişlerdi. 1954 ve 1957’de de halk aklını başına alıp, bir önceki seçimde yaptığı yanlışı düzeltme tenezzülünde bile bulunmamıştı. Bu noktadan hareketle, 27 Mayıs cunta darbesiyle halkın seçtiklerini silah zoruyla iktidardan düşürmek, onların temsilcilerinin bazılarını idam etmek tek başına geleceklerini garanti edemezdi. Dolayısıyla, ilk serbest seçimlerde bu toplum, yine kendilerine “yanlış” yaparak, onların istemediği siyasetçileri seçip, kurulu iktidar düzenine zarar verebilirdi. Buna tedbir olarak öyle bir sistem inşa ettiler ki; kendileri devamlı iktidarda idi, sense iktidara gelip muktedir olamıyordun.
1982 Anayasası 1961 anayasasının tamir edildiği tamamlayıcı bir niteliktedir. Özünde istikametleri aynıdır. Onlarda milletin 27 Mayıs darbesinden ders almadığını düşünen darbecilerdi. 12 Mart 1971 muhtırası ile bir kez daha uyarılmalarına rağmen, yine de kendi bildiklerini okumakta ısrar etmişlerdi. Bu bakış açısının bir yansıması, 1961 Anayasa yapıcıları CHP ile iş birliği yapıp, onlara iktidar alanı açmalarına rağmen, 1980 darbecileri, tüm partileri yasaklama yoluna gittiler. Çünkü CHP’nin de 1972 Kurultayı sonrasında “sırf halktan oy almak için” değiştiğini düşünüyorlardı.
Bu değişim genç bir akademisyen olan Deniz Baykal’ın Ecevit’i merkezden çevreye iknası ile olmuştu. Bu alan bilindiği gibi şalvarlı poturlu kasketli diye adlandırılan Demokrat Parti tabanının alanıdır. Şehirlerde varoşlarda yaşayanlardır.
Darbecilere göre, halkı yoldan çıkaran, siyasal partilerdi. Dolayısıyla, halkın seçenekler arasından tercih edebileceği değil, yine darbeciler tarafından kurdurulan partiler arasından birini seçmek zorunda kalacağı bir siyasi alan inşa edildi.
1961 ve 1982 Anayasasını yapan ve yaptıranların bu sistemde kendi iktidar alanları zarar görmemeliydi. Siyasi partiler, dolayısıyla millet iradesi sınırlı bir alanda vesayet altında “İktidar oyunu oynayabilirdi” Böyle bir anayasa ile ülke nasıl yönetilsin?
1946’da Fransa’da bir anayasa yapılıyor. Bu anayasa yapılırken Türkiye’dekine benzeyen bir tartışma var. Sağcı De Gaulle'ün öncülüğünü yapmış olduğu sağcılar orada güçlü bir hükümet savunuyorlar. Ama mecliste çoğunluğu oluşturan sol kanat klasik saf parlamenter sistem öneriyorlar. Çoğunluk onlarda olduğu için hazırlanan anayasa istikrarsızlık doğuracak bir anayasa oluyor. Referanduma sunuyorlar Fransız halkı bu anayasayı reddediyor, hayır çıkıyor. Sonra biraz daha revize edip hükümetin yetkilerini biraz daha artırıyorlar, çok düşük bir katılım oluyor ve az bir oy farkıyla anayasa kabul ediliyor. Bunun üzerine De Gaulle: Bu anayasa ile Fransa’yı idare etmek mümkün değil diyerek siyaseti bırakıyor. Sonrasında Fransa bizdeki gibi istikrarsız hükümetlerle iç siyasette duvara çarpıyor. 1958’de De Gaulle'ü çağırıyorlar, hükümet kurma görevini veriyorlar. Bununla da yetinmeyip parlamento yasama yetkilerini De Gaulle’e devrediyorlar. Çünkü 1946'dan 1958'e kadar 12 yılda 23
hükümet kurulmuş (Neredeyse 6 ayda bir hükümet) tabi ki siyasi istikrar yakalanamamıştı. De Gaulle bu şartlar altında ve geniş yetkilere sahip olma şartıyla devraldığı iktidarda önce anayasa yaparak istikrarı sağlamıştır.
Bizde aynı sıkıntıyı yaşadık. Parlamenter sistemde 1 Kasım 1923 tarihinden son Başbakan Binali Yıldırım’ın hükümet süresinin bitim tarihi 9 Temmuz 2018 tarihine kadar 94 senede 65 hükümet kurulmuştur. 28 günlük 30 günlük hükümetlerimiz var.
Ömrü 6 aydan kısa sürmüş tam 17 hükümet kurmuşuz.
Ömrü 6 ayı geçmiş 1 yıla varamamış 16 hükümet kurmuşuz.
Ömrü 1 geçmiş 2 yıla varamamış 14 hükümet kurmuşuz.
Ömrü 2 yılı geçmiş 3 yıla varamamış 7 hükümet kurmuşuz
Ömrü 3 yılı geçmiş 4 yıla varamamış 8 hükümet kurmuşuz
Ömrü 4 yılı geçmiş kurulan hükümet sayısı 3’tür.
Ortalama hükümet ömrü bir buçuk yıldan azdır.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde iki hükümet kuruldu. Birincisi
10 Temmuz 2018 ila 4 Haziran 2023 arsında görev yapmıştır. 4 yıl 7 ay 24 gün
İkinci kurulan hükümet altılı masa karşısında seçimi kazanan Erdoğan’ın
4 Haziran 2023 tarihinde kurduğu hükümet olup görevi devam ediyor.
Yukarıda Fransa örneğini verdik.
Aynı durum bizim içinde geçerliydi. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi istikrarsızlık yüzünden kayalara çarpan Türkiye gemisini kurtarma adımıdır. Bu sistemle hükümet istikrarı yakalanmış, yürütme; 1961 ve 1982 anayasalarıyla mahkûm edildiği vesayet prangasından kurtulmuştur. Aslında Ak Parti’nin sistem için görüşü tam bir başkanlık sistemi idi. Buna da şükür diyoruz.
1982 anayasasını tamir ede ede yorulduk. Yeni bir anayasanın ne denli elzem olduğu her halde anlaşılmıştır.