Mehmet ÖZÜLKER

Tarih: 06.10.2025 19:09

HAZAN MEVSİMİNDE KAYBETTİĞİMİZ DEĞERLER!

Facebook Twitter Linked-in

Eylül sonu veya Ekim’in ilk haftası. Yani sonbahar, kiminin aşık olduğu kimilerin iliklerimize kadar hissettiği hüzün mevsimi. Eskiler "hâzân" mevsimi ya da “Yaprak Dökümü” derlerdi Sonbahar'a.

Son on günde hepimizin yakından bildiği isimlerden asker/kimyager Hilmi Güneş, Şair/edip Yavuz Bülent Bakiler ve Kahramanmaraş Eski Milletvekillerinden Ökkeş Şendiller dünya sürgününden kurtuldu. Sevdiğimiz saydığımız yakınımızda ki bu üç isim hâzân sezonunu maalesef kapatamadı. Emir büyük yerden, bize sadece artlarından Kur’an-ı Kerim tilaveti, Dua veya ölmüşlerimizin adına hayır hasenat yapmak düşer.

Hilmi abimi şehit başkan Muhsin Yazıcıoğlu'nun basın danışmanı olduğum yıllarda tanımıştım. Hilmi başkan, Tuna caddesi üzerinde şimdilerde otel olan BBP Genel Merkezi'nin birinci katında minik bir odada sevecen üslubu ile ziyaretçilere Türk/İslâm esaslarını anlatır bazen de diğer siyasi oluşumların zararlarını kimyager gözü ile sakin, sakin izah ederdi.

Hemşehrim, ağabeyim Yavuz Bülent beyle de Türkiye Gazetesi'nde müşerref olmuştum. Tercüman ile Türkiye Gazete’lerinde uzun yıllar köşe yazmış birçok dergide de şiirleri yayınlanmıştı. Sivas’a olan sevdası nedeniyle aynı gazetede çalışmamdan çok mutlu olmuştu. Ara sıra telefonla sohbet eder hal hatır sormamdan haz duyardı. Milli ve manevi kimliğinden taviz vermeyen, nahif duruşu, güçlü edebi kalemi ve tarihi bilgileri nedeniyle gönül birliğimiz pekişmişti merhum üstadımla.

Ökkeş reise gelince...

Öylesine çok hatıramız var ki! Daha toprağa girmeden aslı astarı olmayan haberler yazıldı hakkında. Milletvekili olunca ilk yaptığı işlerden biri

“Kahramanmaraş olaylarının perde arkası” adlı kitabı kaleme aldı, şahsıma da imzaladığı bu eseri özellikle bazı parlamento muhabirleri ile gazetecilere dağıttı. “Haksız yere yargılandım ve iddia edilen olaylardan beraat ettim” dese de itibar görmedi. Gençliğini Vatan sevdası uğruna milli ve manevi değerlere vakf etmiş Ökkeş beyin medya uydurmasına göre ne katilliği, ne de caniliği kalmıştı. Yakınen tanımasam nerede ise benim bile inanasım gelirdi mâlûm medyanın saçma sapan algılarına. Merhum Ökkeş Şendiller ile ilgili sosyal medyada okuduğum bir diğer yazı ise hakikaten insanı çıldırdatacak türden. Gözümün önünde vukû bulan ve üçüncü kişilerin görmediği Fatih Altaylı vakası ise baştan sona tam bir yalan rüzgarı.

Ruhu şâd olasıca Ökkeş bey ihlâslı, Türk-İslam ilkesinde samimi ve hiçbir menfaat düşünmeyen vatanperver yapısı sebebiyle yollarımız 1990’lı yıllarda birleşmişti. Rahmetli düzgün, kibirden uzak, samimi, davasına inanmış mücahit bir duruşa sahipti. Servette, makamda gözü hiç olmadı. Vekilliğinin sona ermesinin ardından birkaç ticari iş yapmaya çalışsa da başaramadı, zarar etti. Zira, inandığı davasının delisiydi ticaret yapmak ona göre değildi. Ökkeş beyin milletvekili olduğu dönemde ara sıra öğle yemeğinde meclis lokantasında bir araya gelir memleketin gidişatı üzerine kendine has uslubu ile sohbet ederdik. Mazide kalan o yıllarda üyesi bulunduğu TBMM İnsan Hakları Komisyonu'na intikal eden haksızlıklardan ya da Dağlık Karabağ'da Ermenilerin Azerbaycan Türkleri'ne yaptıkları akıl almaz zulümlerinden söz ederdi. Milletvekilliğine veda etmesinin ardından da dostluğumuz baki kaldı.

Yaz mevsimini memleketi Kahramanmaraş’ta geçirdiğinden bir süredir ayrı kalmıştık. Vefatından bir hafta önce telefonda uzunca konuşmuş ayrılığı telafi etmek üzere buluşmayı kararlaştırmıştık. Sağlığı hakkında hiçbir şey dememiş sadece "idare ediyoruz" diyerek her daim olduğu gibi hastalığını herkesten gizlemişti. Buluşma gününü kendisi belirlemiş "mutlaka görüşelim" diye de adeta tembihlemişti. Ancak bu görüşmemiz tek taraflı katılımla gerçekleşmişti. Merhum musallâda ben ise Türk Bayrağı'na sarılı tabutunun başında!

Sosyal medyaya yansıyan Fatih Altaylı ile olan tartışmasına gelince... O tarihlerde Kanal 7'de sabah kuşağında siyasi program sunuyor ardından TBMM büro şefliğini ifâ ediyordum. Gazetecilik mesleği açısından gerçekten zorlu geçen yıllardı. İktidar olan hükümetlerin ömrü uzun sürmüyor tabir yerinde ise yılda bir hükümet değişikliği yaşanıyor ve hemen hergün yeni senaryolar gündeme taşınıyordu.

Siyasetin gitgeller yaşadığı yıllarda, Meclis içinde bulunan PTT'ye gitmek üzere Basın ofisinden yola koyuldum. Muhalefet kulisini geçer geçmez büyük salona açılan alanda hararetli sesler dikkatimi çekti. Ne göreyim rahmetli Ökkeş başkan kendinden hayli uzun boylu olan Fatih Altaylı'yı sütunun birine sırtını dayamış, "sen bize hakaret etme hakkını nereden, kimden alıyorsun" diye çıkışıyor. Elini havaya kaldırmış tam Osmanlı şamarını atmak üzere. Ani bir refleksle koşup Ökkeş beyin kolunu tuttum. "Burası yeri değil sakın yapma!" diye sakinleştirmeye çalıştım. Rahmetli ise "Bırak beni. Bu Muhsin Başkana ve bize haksız yere hakaret etti. Hazır bulmuşken..." Hasılı Altaylı'nın yazısına öyle öfke dolu idi ki, rahmetliyi çileden çıkardığı aşikardı. Birkaç kelam ettikten sonra Ökkeş beyi ikna etmeyi başarmış ve meclisin bahçesine çıkarmıştım.

Hayatların son bulması elbette sadece Sonbahar’a mahsus değil. Vakti dolan ahiret yolculuğuna çıkıyor. Ve hiç şüphesiz birgün hepimiz sevdiklerimize, sevenlerimize veda edeceğiz. Ardından koşuşturduğumuz mülk ve saltanatlara da… Bundan kurtuluş yok. Aslolan şerefle, haysiyetle ve ardımızdan söylenecek güzel senaryolar ile vuslata ermek. Şehit başkan Muhsin Yazıcıoğlu’nun o meşhur sözünü bir kez daha hatırlatmakta fayda var, “Üç saniye sonrası bile garanti olmayan bir dünya için fırıldak olmaya gerek yok!”


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —