Gözde ŞAHİN

Tarih: 25.10.2025 07:39

MEDYADA EMPATİNİN GÜCÜ

Facebook Twitter Linked-in

İletişimin her geçen gün hız kazandığı bir çağda yaşıyoruz…

Görüntüler, başlıklar, haberler saniyeler içinde tüketiliyor.

Ancak o görüntülerin arkasında, çoğu zaman duyulmayan sesler, görülmeyen hayatlar var. Medya bu noktada yalnızca bir bilgilendirme aracı olmaktan çıkıp, bir vicdan aynasına dönüşmek zorunda.

Çünkü toplumun gerçek sesi, yalnızca duyulan değil, anlaşılan sestir…

Empati, sadece bir duygu değil; toplumsal bir sorumluluk biçimidir.

Kameralar önünde ya da mikrofonun ardında olan biz medya insanları için, empati kurmak bir tercih değil, bir görevdir. Her röportajda, her haberde, her yayında bunu yeniden hatırlamak gerekir.

Milletvekili Av.Serkan Bayram’ın hayatı ve yaptığı çalışmalar, bunun en güçlü örneklerinden biridir. Doğuştan gelen bir engeli olmasına rağmen, o engeli değil umudu ve konuşmayı seçti.  

“Buğday Tanesi” filmiyle milyonlara ilham veren Bayram, kendi hikayesini bir farkındalık platformuna dönüştürdü. Bu film sadece bir yaşam öyküsü değil, toplumun her bireyine verilen sessiz birmesajdı.  

“İnsanı anlamadan, insanlık anlatılamaz." Bugün birçok insan, onun hikayesi sayesinde kendi içindeki gücü fark ediyor. Serkan Bayram, empatiyi bir konuşma değil, bir eylem biçimi haline getirdi.

Eğitimden istihdama, engellilerden kadınlara kadar birçok alanda attığı adımlar, medyada “vicdanın sesi” olmanın ne demek olduğunu bizlere yeniden hatırlatıyor.

Gazeteci-Yazar Hakan Erdem, “Kadına Şiddet ve Medya” adlı kitabında medyanın diliyle toplumsal duyarlılık arasındaki güçlü bağı anlatıyor. Kendisiyle yaptığımız röportajda, medyanın doğru dil kullanımının günümüzde ne kadar önemli olduğunu hayattan alınan çarpıcı örneklerle dile getirdi.

Erdem, bir haberin yalnızca bilgi değil, vicdan da taşıdığını vurguluyor. Bir başlık, bir cümle, hatta tek bir kelimenin bile toplumda nasıl farkındalık yaratabileceğini örneklerle ortaya koyuyor.

Ona göre, bir haber yalnızca bilgi taşımaz; bir bakış açısı, bir duruş, bir vicdan yansımasıdır.Erdem, medyanın dili değiştiğinde toplumun da değişeceğine inanıyor. Çünkü empati, sadece bireyler arasında değil; ekranların, gazetelerin, mikrofonların dilinde de hayat bulur.

Ve onun sözleriyle: “Eğer haberde empati yoksa, haberde insan da yoktur.”

Kitabında özellikle kadına yönelik şiddet haberlerinde kullanılan dilin önemini vurgulayan Hakan Erdem ”Bir fotoğraf karesi ya da bir manşet, içinde empati yoksa, gerçeğin yalnızca soğuk yüzükalır” der. Onunbu yaklaşımı, medyada vicdanın, sorumluluğun ve insan onurunun yeniden hatırlanması gerektiğini gösteriyor.

Hakan Erdem, empatiyi duygusal bir yumuşaklık değil, toplumsal farkındalığın temeli olarak görüyor…

Bir toplumun gelişmişliği, yalnızca teknolojiyle değil, duyarlılıkla ölçülür…

Medya; fark yaratmak, sessizleri duyurmak ve görünmeyeni görünür kılmak için en güçlü araçtır. Ancak bu gücü doğru kullanmak gerekir. Çünkü empati, sadece duygusal bir yaklaşım değil, bir etik ilkedir.
Röportaj yaptığım her isimde, her hikâyede ortak bir şey fark ettim: İnsanlar sadece dinlenilmek değil, hissedilmek istiyor.
İşte o an, gazetecilik bir meslekten öte, birinsanlık görevine dönüşüyor... 

Bir öğrencinin, bir kadının, bir engellinin, bir yaşlının sesini duyurabilmek; medyanın en onurlu görevi.

Milletvekili Av.Serkan Bayram gibi isimler, bugörevi yıllardır sessizce, sabırla ve yürekle sürdürüyor. O, yalnızca konuşan değil, yaşayarak anlatan biri.

Engelli bireylerin haklarını savunurken, aynı zamanda “insan olmanın” ne demek olduğunu topluma gösteriyor. 

Ve bunu yaparken kullandığı en güçlü araç: empati.,,

Bir mikrofon, yalnızca ses iletmez; yürekten gelen bir duyguyu taşır.Medyada empati, işte bu yüzden bir lüks değil, bir zorunluluktur.Her haberin, her görüntünün arkasında bir insan hikayesi, birkalp atışı vardır.Bunufark eden her medya çalışanı, topluma umut taşır.

Bugün dünyada bilgiye ulaşmak kolay ama anlamak zor. Empati, bu zorluğun panzehiri.

Serkan Bayram gibi, Hakan Erdem gibi, insan hikayelerine samimiyetle dokunan herkes, medyanın yalnızca bir yayın alanı değil, bir kalp alanı olduğunu hatırlatıyor.

Bir gün ekran kararabilir, haber bülteni bitebilir, röportaj son bulabilir.

Ama içten kurulan bir bağ, samimi bir dokunuş, empatiyle anlatılmış bir hikâye yıllarca yaşamaya devam eder. Çünkü medya, sesini yitirdiğinde bile kalplerin hafızasında yer eder.

Ve o hafıza, insanlığın en güçlü belleğidir…

Medyada empatiyi yaşatmak, sadece bir meslek ilkes ideğil; gelecekkuşaklara bırakılacak en insani mirastır. 

Bu yüzden her kelimenin bir kalbe dokunduğunu unutmadan yazmak, anlatmak ve aktarmak gerekiyor.

Medya, yalnızca olayları değil; insanın duygusunu, acısını, umudunu da taşır.

Gerçek gazetecilik, empatiyle yoğrulduğunda bir meslekten çok insanlığın sesi hâline gelir. Ve bu ses, ne kadar yankı bulursa, o kadar çok kalbe ışık olur.

Çünkü sonunda geriye kalan, sadece haber değil; insanın insana bıraktığı izdir.

 

Gözde Şahin

Sunucu/Öğretmen


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —