İSMAİL CİNGÖZ

Tarih: 17.12.2025 16:04

TARİHSEL MİRAS İLE TÜRK DEVLETLERİNİN GELECEK İNŞASI

Facebook Twitter Linked-in

Bu makale, Türk devletlerinin tarihsel süreç içerisinde geliştirdikleri ortak kimlik, kültür ve siyasal tecrübelere dayanarak günümüzde yeniden ivme kazanan “Türk Birliği” düşüncesini analiz etmektedir. Türk dünyasının tarih boyunca yaşadığı bölünme ve bütünleşme döngüleri, SSCB dağılmasının ardından ortaya çıkan yeni jeopolitik yapı ile ilişkilendirilerek ele alınmaktadır. Çalışmada; dil, kültür, coğrafya ve tarihsel bağların bir birlik fikrine nasıl kurumsal, toplumsal ve siyasal bir zemin oluşturduğu tartışılmakta; mevcut yapısal engeller ile bölgesel ve küresel ölçekte karşılaşılan sorunlar değerlendirilmekte; bu engellerin aşılmasına yönelik çözüm önerileri sunulmaktadır. Ayrıca makale, uluslararası sistemde işlevsel bir Türk Devletleri Birliği’nin kurulabilmesine ilişkin temel ilkeler ve olası kurumsal çerçeveleri de ortaya koymaktadır.

1. Giriş

Türk dünyası, binlerce yıllık ortak dil, kültür ve tarihsel hafızadan beslenen güçlü bir medeniyet çevresi olarak Avrasya’nın siyasal ve toplumsal oluşumlarında sürekli biçimde belirleyici bir rol üstlenmiştir. Türkçe konuşan devletlerin siyasi, ekonomik ve kültürel iş birliğini esas alan “Türk Birliği” düşüncesi, tarihsel bir arka plan taşısa da özellikle Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılmasıyla birlikte yeni ve somut bir güçlenme alanı kazanmıştır. 1991 sonrası bağımsızlıklarını kazanan Türk cumhuriyetleri; ortak kültürel kodlar, siyasal ve toplumsal benzerlikler, coğrafi yakınlık ve ekonomik tamamlayıcılık gibi dinamikler nedeniyle daha kapsamlı bir bölgesel bütünleşme potansiyeline sahiptir. Bu bağlamda Türk devletleri arasındaki yapısal iş birliğinin kurumsallaşması, hem ulusal kalkınma hedeflerine katkı sunmakta hem de Avrasya jeopolitiğinde yeni bir güç merkezinin oluşmasına zemin hazırlamaktadır. XXI. yüzyılın rekabetçi uluslararası sisteminde Türk devletlerinin ekonomik, kültürel ve güvenlik alanlarında ortak kurumlar geliştirmesi; Şuşa Beyannamesi’nin ortaya koyduğu çerçeve doğrultusunda savunma ve askeri koordinasyonu derinleştirmesi, bölgesel ve küresel güç dengeleri açısından etkili bir aktörün ortaya çıkmasına imkân tanıyacaktır.

2. Tarihten Gelen Birlik Unsurları

Türk milletinin tarihsel sürekliliği, ortak köken, dil ve kültür temelinde şekillenen güçlü bir tarihsel bilinç üzerine inşa edilmiştir. Göktürk Devleti ile birlikte “Türk” adının ilk kez resmî bir devlet kimliği hâline gelmesi, ortak aidiyetin siyasal bir form kazanmasının en önemli göstergelerinden biridir. Nitekim tarihçi Carl Brockelmann’ın, “Dünya tarihinde Türkler kadar çok ve çeşitli devletler kurmuş başka bir ulus yoktur” tespiti, Türklerin devlet kurma geleneğinin kesintisiz ve dinamik karakterine dikkat çekmektedir.

XVIII. yüzyıldan itibaren Türkistan ve Kafkasya’nın Rusya ve Çin tarafından işgal edilmesi, Türk dünyasının coğrafi bütünlüğünü ve siyasal etkileşim ağlarını ciddi biçimde zayıflatmıştır. Sovyetler Birliği döneminde uygulanan dil politikaları, kültürel dönüşüm projeleri ve demografik müdahaleler ise Türk toplulukları arasındaki ortak kimlik bilincini parçalamaya yönelik sistematik bir araç olarak kullanılmıştır. Buna rağmen Türk toplumları kültürel sürekliliklerini koruma konusunda yüksek bir direnç göstermiş; milli kimliğin temel unsurları olan dil, tarih ve gelenek kuşaklar boyunca yaşatılmaya devam etmiştir. 1991 sonrası bağımsızlık süreciyle birlikte bu ortak kimlik bilinci yeniden canlanmış; tarihsel birlik fikri hem siyasal hem de toplumsal düzeyde daha görünür ve etkili bir hâle gelmiştir.

3. Düşünsel Birlik ve Türkçülük

Türk birliği düşüncesinin entelektüel temelleri, Orhun Yazıtları’nda yer alan devletçilik, birlik, töre ve millet bilinci gibi kavramlara dayanmaktadır. Yazıtlarda vurgulanan siyasal bütünlük ve ortak kader fikri, kültürel birlik ile siyasal birlik arasındaki ilişkiyi erken dönemden itibaren açık biçimde ortaya koymaktadır. XX. yüzyılda Türkçülük ideolojisi hem kültürel hem de siyasal bir çerçeve olarak Türk dünyasında yeniden güç kazanmış; milli bilincin korunması ve modernleşme süreçlerinin yönlendirilmesinde önemli bir düşünsel zemin oluşturmuştur. Türkçülük; dilde, kültürde ve tarih yorumunda bütünleşmeyi hedefleyen bir ideolojik yönelim olarak Türk devletlerinin ortak geleceğine dair bir vizyon sunmuştur. Günümüzde ortak alfabe çalışmaları, eğitim iş birlikleri, kültürel kurumlar ve akademik platformlar aracılığıyla düşünsel birliğin kurumsal altyapısı giderek güçlendirilmektedir. Nitekim 9–11 Eylül 2024 tarihlerinde Bakü’de gerçekleştirilen “Türk Dünyası Ortak Alfabe Komisyonu Üçüncü Toplantısında kabul edilen “Ortak Türk Alfabesi” kararı, dil birliğinin yeniden inşası açısından tarihsel bir dönüm noktası niteliğindedir.

4. Kültürel ve Coğrafi Birlikteliğin Rolü

Türk kültürü, bozkır medeniyetinin temel özelliklerini yansıtan, toplumsal dayanışma ve siyasal örgütlenme geleneği açısından özgün bir yapıya sahiptir. Avrasya’nın merkezinde konumlanan Türk devletleri, enerji kaynaklarına erişim, transit ticaret yolları ve stratejik geçiş güzergâhları açısından küresel rekabetin merkezinde yer almaktadır. Bu jeopolitik konumlanış, Türk devletlerinin birlikte hareket etmesini hem stratejik hem ekonomik bir zorunluluk hâline getirmektedir. Sovyetleştirme politikalarının kültürel dokuya verdiği zarar, bağımsızlık sonrası dönemde kültürel iş birliklerinin yeniden canlandırılmasını zorunlu kılmıştır. Günümüzde sivil toplum kuruluşlarının, üniversitelerin ve devlet kurumlarının yürüttüğü ortak kültürel projeler, bu ihtiyaca verilen kurumsal ve yapısal bir cevap olarak değerlendirilebilir.

5. Mevcut Sorunlar ve Birlik Önündeki Engeller

5.1. Siyasal Engeller

Fergana Vadisi gibi sınır ihtilafları, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin uluslararası arenada tanınmaması ve Rusya, Çin, ABD ile Avrupa Birliği gibi büyük güçler arasındaki jeopolitik rekabet, Türk devletlerinin siyasi uyumunu güçleştiren temel faktörler arasında yer almaktadır.

5.2. Dil Sorunu

Sovyet döneminde lehçeler arasındaki ayrılıkların bilinçli politikalarla derinleştirilmesi ve Rusçanın zorunlu iletişim dili hâline getirilmesi, kültürel bütünleşmeyi zayıflatmıştır. Buna rağmen ortak alfabe girişimleri ve kültür politikaları, dil temelli engellerin aşılabileceğine işaret eden olumlu gelişmelerdir.

5.3. Ekonomik Engeller

Geçiş ekonomilerinin yapısal sorunları, altyapı eksiklikleri ve enerji kaynakları üzerindeki dış baskılar ekonomik entegrasyonu geciktirmektedir. Ülkeler arası ekonomik farklılıklar, ortak pazar ve yatırım alanlarının gelişimini sınırlayan bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır.

5.4. Dış Müdahaleler ve İç İstikrarsızlıklar

Fundamentalist örgütlenmeler, etnik rekabetler ve dış güçlerin nüfuz faaliyetleri, bölgesel istikrarı olumsuz etkileyerek birlik çalışmalarının kurumsallaşmasını yavaşlatmaktadır. Güvenlik alanındaki kırılganlıklar, Türk devletlerinin bütünleşme süreçlerinde ek riskler yaratmaktadır.

6. Türk Devletleri Birliği İçin Temel İlkeler

Akademik literatür çerçevesinde işlevsel bir Türk Devletleri Birliği’nin aşağıdaki esaslara dayanması gerektiği görülmektedir:

Bu ilkeler, Türk devletlerinin uluslararası sistemde daha etkili, öngörülebilir ve sürdürülebilir bir aktör olarak ortaya çıkmasını sağlayacak kurumsal zemini ifade etmektedir.

7. Sonuç

Türk dünyası, tarihsel derinliği, kültürel mirası ve coğrafi bütünlüğü sayesinde Avrasya’nın en köklü ve etkili medeniyet çevrelerinden biri olma niteliğini korumuştur. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla ortaya çıkan yeni uluslararası yapı, Türk dünyası açısından hem tarihsel hem de stratejik bir fırsat penceresi oluşturmuştur.

Son yıllarda gerçekleştirilen yüksek düzeyli siyasi temaslar, çok taraflı iş birliği mekanizmaları, ortak alfabe yönündeki kararlar, ikili ve çoklu anlaşmalar ile savunma alanındaki koordinasyon girişimleri, Türk Devletleri Birliği’nin artık soyut bir ideal olmanın ötesine geçerek kurumsal bir gerçekliğe dönüşme sürecine girdiğini göstermektedir.

Bu bağlamda Türk devletleri, tarihsel miraslarının getirdiği ortak sorumluluk ve vizyon doğrultusunda hareket ederek Avrasya’nın siyasal, ekonomik ve kültürel geleceğinde belirleyici bir aktör olma potansiyeline sahiptir. Türk birliği, yalnızca bölgesel entegrasyon projesi değil, aynı zamanda gelecek kuşaklara bırakılacak stratejik ve sürdürülebilir bir miras olarak değerlendirilebilir.

 

İsmail CİNGÖZ; Uluslararası Siyaset Uzmanı. cingozismail01@gmail.com

 

Kaynakça

  1. Şevket Süreyya, Aydemir, Suyu Arayan Adam, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2017.
  2. Cavanşir Feyziyev, Türk Devletleri Birliği, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2016.
  3. Carl Brockelmann, İslam Ulusları ve Devletleri Tarihi, çev. Neşet Çağatay, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2002.
  4. Ahmet Taşağıl, Gök-Türkler, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2019.
  5. Yusuf Akçura, Üç Tarz-ı Siyaset, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2019.
  6. Jean Paul. Roux, Türklerin Tarihi, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2010.
  7. Akdes Nimet Kurat, Türk Kavimleri ve Devletleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2019.
  8. Yeşim Demir, “Türk Cumhuriyetlerine Dair İş birliği ve Ayrışmalar, TESAM III. Uluslararası, Sosyal Bilimler Kongresi Yerelden Küresele: Türkiye- Türk Dünyası İlişkilerinin Dünü, Bugünü ve Yarını, ed. Burak Hamza Eryigit, Renkvizyon Matbaacılık, 2018.
  9. Ali Asker, “Türk Cumhuriyetleri Arasında, Entegrasyon Sürecine Dair Bazı Hususlar”, Türk Diasporası ve Türk Dünyası Vizyon 2023, ed. Almagül İsina Tasam Yayınları, Kültür Sanat Basımevi, İstanbul, 2014.
  10. Türk Dünyası Ortak Türk Alfabesinde Uzlaştı, Türk Dil Kurumu, 16.09.2024. https://tdk.gov.tr/icerik/basindan/turk-dunyasi-ortak-turk-alfabesinde-uzlasti/ Son erişim tarih.: 10.11.2025.
  11. İlyas Doğan,  http://www.ayu.edu.tr/Static/Kitaplar/Bölgesel ve Küresel Politikalarda Orta Asya, Ankara, 2012. Son erişim tarihi: 10.11.2025.


 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —