Hayrettin ÇAKMAK

Tarih: 26.08.2025 13:16

YENİ ANAYASA

Facebook Twitter Linked-in

Anayasa tarihimize bakarsak; bugün ciddi anlamada toplum taleplerinin toplanacağı sivil bir anayasa yapma fırsatı ile karşı karşıyayız. Son dönemde yaptığımız bazı denemeler sonuç vermedi. Artık deniz bitti dediğimiz noktadayız. Bu seferde başarı gelmezse hukuk sistemimiz kayalara çarpacaktır. Anayasa değişiklik paketleri tamirattır. Yapılması gereken bürokratik baskının olmadığı ve bürokratların ağırlıklı olmadığı siviller eliyle yeni bir anayasadır. Bu ayrımı şunun için söylüyoruz: yapılış şekline bakınca 1924 anayasası sivil görünümlü bir anayasadır amma aşağıda ne denli uzak olduğunu okuyacaksınız.

 

1876 Anayasası paşalar ve ulema tarafından hazırlanan ve Padişahın fermanıyla Anayasa haline gelmiş bir metin idi.

 

1921 anayasası ise savaşın devam ettiği bir ortamda zorunlu olarak bazı ideallerin öne alınarak düzenlendiği, aslında geçici hatta bazı kesimlerin “dereyi geçene kadar” diye nitelediği geçici bir anayasa/bir metindi

 

1924 Anayasası ise; Tek Partinin ilk meclisteki mebusları tasfiye edip nerdeyse tamamını işgal ettiği bir meclis yapısında kabul edildi. Referanduma sunulmadan yürürlüğe sokuldu. Halkın kabulü yoktur. İttihat ve Terakki’nin genetik kodlarından sıyrılamayan askerlerden oluşan siyasal elitlerin yaptığı bir anayasadır.

 

1961 Anayasası ise 27 Mayıs darbesinin ardından, darbecilerin kurduğu bir kurucu meclis tarafından yapıldı. Bu meclisin “kurucu” oluşuna namluların gölgesinden dolayı kimse itiraz edemedi.

 

Bu konuyu biraz açalım. 27 Mayıs 1960 tarihinde seçimle iş başına gelmiş meşru Demokrat Parti iktidarı, Anayasa ve bütün hukuk kuralları çiğnenerek Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içindeki bir grup tarafından darbe yapılarak görevden uzaklaştırıldı.

 

Darbenin ertesi günü, anayasa profesörlerinden oluşan (Sıddık Sami Onar, Tarık Zafer Tunaya, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, İsmet Giritli, Nail Kubalı, Naci Şensoy ve Ragıp Sarıca) "İlim Heyeti/Akademik kurul" uçakla İstanbul'dan Ankara'ya getirildi, İlim Heyeti darbecilere, yasama (kanun yapma) yetkisi ile donatılmış bir İhtilal Komitesi kurulmasını önermiştir. Bunun üzerine ülkeyi Ekim 1961 yılında yapılan seçimlere kadar yönetecek olan Milli Birlik Komitesi (MBK) kurulmuştur.

 

Bu komite 38 kişi idi. Başlarında Cemal Gürsel bulunuyordu. Bu 38 kişi TBMM yetkisi ile kanunları çıkarıyordu. Yani meclis görevi yapıyorlardı. Yürütme (hükümet) yetkisini de yine bu grubun içinden oluşturdukları kabine ile uyguladılar. (Olur mu böyle şey demeyin ben yaptım oldu oldu, var mı itirazı olan dönemiydi)

 

Anayasa olmadan devlet mi yönetilir demiş olmalılar ki; MBK tarafından görev verilen bir komisyon 27 maddeden oluşan bir "Geçici Anayasa" hazırladı. Eh artık anayasa var. Anayasaya uygun kanunları çıkar Türkiye’yi yönet. Bir şeyin kanunlara uygun yapılması onun hukuki oluğunu adil olduğunu göstermez. Siz hakka adalete uymayan bir kanun çıkartırsanız bununla sadece zulmedersiniz.

 

27 Mayıs darbe sürecinde tam bir kepazelik yaşanmıştır. DP'liler için adeta bir "cadı avı" yaşandı o süreçte Öyle ki Ankara'da otomobillerin bagaj kapakları açık seyahat etmesi zorunluluğu getirilerek DP'lilerin kaçmaması için komik tedbirler bile alındı.

İlim Heyeti, Demokrat Partililer yargılanmazsa müdahalenin meşruiyeti (geçerliliği haklılığı) tehlikeye girer ikazı üzerine hukuk geriye işlemez ilkesi lağvedilerek (iptal edilerek, kaldırılarak) 1950-1960 arası DP Milletvekillerinin 10 yıl boyunca TBMM faaliyetleri üzerinden yargılanmasının önü açıldı. Bunun adı hukuku katletmenin amiyane deyimiyle alçaklığın dibidir. Liberal Parti eski Genel Başkanı Besim Tibuk Darbe süreci ve Menderesin idamına kadar yaşananları eleştirirken bazı noktalarda sinirleri iflas ediyor olmalı ki “o. Çocukları” diyerek yaşananları anlatır.

 

1961 Anayasası; Anayasa Mahkemesini getirmiştir. Anayasa mahkemesi siyasi kararlar alabilen bir mahkemedir. (Üyelerinin tamamı hukukçu değildir.) Yukarıda sözünü ettiğimiz İttihat ve Terakki (İT) ideolojisi bu mahkeme ile Meclisi (TBMM) kontrol altına almıştır. Yetkisi olmayan konularda yetki aşımı yapıp kararlar aldığı iddia edilen bir mahkemedir. Ayrıca kararları herkesi bağlayıcı olup, temyizi yoktur.

 

1961 anayasası ile Meclisimiz ikili bir yapıya dönüştürülmüş, 1980 darbesine kadar ihdas edilen “senatörlük” uygulanmıştır. Fikir babası da İsmet İnönü’dür. İnönü,

27 Mayıs darbecilerinden söz ederek “Bu çocukların durumu ne olacak, artık orduya dönemezler, iktidarı devrettikten sonra ne yaparlar, bu meseleyi düşünmeliyiz”

 

İsmet Paşa bir taşla iki kuş vurma peşindedir. Babacan rolü oynayıp darbecileri kendine bağlıyor, diğer yandan hemen seçime gidip büyük bir zaferle dönme hesabı yapıyordu. Bütün baskılara rağmen 1961 anayasası ancak yüzde 61,7 oyla kabul edilmiştir. CHP seçimde 450 sandalyeli mecliste 173, AP (DP’nin devamı Adalet Partisi) ise 158 Bölükbaşı’nın CKMP’ si 54 Ekrem Alican’ın YTP (Yeni Türkiye partisi) 65 milletvekili çıkarmıştır. CHP dışındaki üç parti, sağ-liberal–milliyetçi partilerdir. Toplamda 173 Milletvekili çıkaran CHP karşısında 277 vekil çıkarmıştır. Seçim sonucu için Menderes’in ölüsü bile seçimi kazandı sözleri asker içinde sıkıntı yarattı. Bu sefer Silahlı Kuvvetler Birliği olarak yeni bir cunta darbe için harekete geçer. Cumhurbaşkanlığına aday olan Fuat Köprülü asker kökenli bakanlar Fahri Özdilek ve Sıtkı Ulay tarafından başbakanlıkta tehdit edilir adaylıktan çekilmesi sağlanır.

 

İnönü’nün ne olacak bu çocukların hali telkini üzerine profesörlerimiz de senatörlük formülünü bulmuştur. Mecliste çıkarılan kanunlar Senatoya geliyor. Senato kanunu onaylamayıp meclise iade edebiliyordu. Kanunlar Senato onay verince köşke gider Cumhurbaşkanı onayı ile kanunlar çıkıyordu.

 

Milli Birlik Komitesi üyelerine ömür boyu (tabii senatörlük) verilmiş, Gürsel’e de Cumhurbaşkanlığı vaat edilmiştir. Tabii senatörlük MBK ve eski Cumhurbaşkanlarına da tanınmıştır. (İsmet İnönü, Cemal Gürsel, Cevdet Sunay ve Fahri Korutürk belli bir süre bu görevde bulunmuştur) Eski CB Bayar’a da 1974'te tabii senatörlük teklif edilmiş, ancak Bayar "Demokrasilerde tabii senatörlük yoktur" diyerek reddetmiştir.

 

Dündar Taşer’in hatıratından ilginç bir bölüm

Taşer 1960 darbesini yapanlardandır. Daha sonra MBK tarafından 14’ler olarak Türkeş gibi yurt dışına gönderilen ekiptendir. Hatıratında şunları nakleder.

 

“27 Mayıs’ta İçişleri Bakanlığını teslim almaya gittik. İçişleri Bakanı Namık Gedik’in makam odasında bir kasa vardı, Çilingir çağırdık, kasayı açtırdık. Kasanın içinden çıkanların yanında bir zarf içinde bir “teyp bandı” ve birkaç sayfa da yazı çıktı. Bandı kontrol ettiğimizde, daktilo edilmiş yazının bandın çözümü olduğunu anladık. Bantta çok önemli bir kişi, Namık Gedik’e çok önemeli bir ihbarda bulunuyordu. Dinledikçe

“dehşete kapıldık”. Bantta darbeyi CHP’nin planlı biçimde hazırladığını, askerleri oyuna getirdiğini ve iktidar hırsına alet ettiğini anladık

 

1957 Seçimlerinden birkaç gün sonra İsmet Paşa; Turhan Feyzioğlu, Nüvit Yetkin ve Akif İyidoğan’ı evine davet ediyor. Banttaki ses de bu üç kişiden birine aittir. İsmet Paşa, özel bir odada yapılan toplantıda bu üç kişiye hitaben şöyle diyor:

“Bu son seçimler kesin olarak göstermiştir ki, CHP seçim yolu ile iktidara gelemiyor Şimdi sizden seçimden başka bir yolla CHP’nin iktidara nasıl gelebileceğini tartışmanızı ve karara bağlamanızı istiyorum…”

 

Bunun üzerine müzakere açılıyor ve saatler süren tartışmalar yapılıyor, sonuç olarak askerlerin iktidara müdahalesini temin etmeye uygun ortam hazırlanmasına karar veriliyor. Bunun için Üniversitelerde münazara tartışma, sokaklarda gösteri, İktidar aleyhinde yürüyüşler vb. gibi birkaç maddelik palan hazırlanıyor.

 

Planın son maddesi, hükümet yaygın gösterileri önlemeye çalışacak, polis sevk edecek, polise karşı konulacak, polisle çatışılacak. Bu durumda hükümet olayları önlemek üzere askeri çağıracak ve askeri halkın üzerine sevk edecek, halkla askerler çatışacak… İşte müzakerenin bu noktasında İsmet Paşa söze giriyor ve:

“Türk Ordusu kendi halkına silah sıkmaz, bu noktada asker silahı kendisine emir veren hükümete çevirir ve böylece de iş tamam olur…” diyor.

 

İşte böyle bir plan hazırlanıyor ve tatbikata da geçiriliyor. Aradan bir süre geçince, söz konusu üç kişiden birisi (Turhan Feyzioğlu, Nüvit Yetkin, Akif İyidoğan) vicdanen rahatsız oluyor ve durumu İçişleri Bakanı Namık Gedik’e ihbar ediyor ve:

“Memleketin böyle bir kargaşa ve felakete sürüklenmesine benim vicdanım razı olmuyor, ben durumu size ihbar ediyorum, tedbirinizi alın” diyor ve Bakan da sesini teybe alıyor.

 

Çok özetleyerek naklettim. 1960 darbesinden sonra yapılan düzenlemelerle tam bir vesayet sistemi inşa edilmiş, CHP iktidarı siyasi hayatımıza demir atmıştır. 2010 yılında yapılan referanduma kadar bu iktidar devam etmiştir. Hatırlayınız CHP seçimi kazanamayıp iktidara gelemese de CHP fikir olarak hep iktidardadır mottosu (özdeyişi, sloganı) ile bugünlere geldik.

Haftaya deva edelim.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —